The Walking Dead – 4. Sezon

The Walking Dead – 4. Sezon

Scott Wilson ve Andrew Garfield
Scott Wilson ve Andrew Garfield

AMC’nin sayısız başarılı dizisinden sadece birisi olan The Walking Dead, geçtiğimiz Pazar gecesi dördüncü sezonunu tamamladı. Televizyondaki sıradışı canlılar içeren diğer yapımlara oranla daha kaliteli bir çizgide ilerleyen dizi, temposu epey yüksek olan üçüncü sezondan daha sakin bir yıl geçirdi. Dizinin sadık izleyicileri bilir, The Walking Dead’in herhangi bir ana karaktere çok bağlanmanıza izin veren bir yapısı yok. Her bölümde yeni karakterler hikayeye dahil olabildiği gibi, majör roller de teker teker öldürülüyor ya da zombiler tarafından ısırılıyor. Şimdi “zombi” kelimesini içerdiği için bir kısım izleyici, The Walking Dead’e oldukça mesafeli bir tavır takınmakta. Ama Robert Kirkman, Tony Moore ve Charlie Adlard tarafından geliştirilen bu post apokaliptik evrende karikatürize edilmiş tek bir şey yok. Kıyameti küresel ısınma, uzaylı istilası ya da nükleer patlamalar yerine zombilerle getiriyor. Dizi de bir grup insanın hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.

Öncelikle şunu söylemek gerek, her sezon yükü başka bir karakterinin sırtına yükleyen senaristler, bu sefer Andrew Lincoln’ın canlandırdığı Rick Grimes odaklı bir sezona imza atmış. Rick’in eşini kaybetmesinden sonra acısını bile tam olarak anlayamadığımız ve Governor (David Morrissey), Michonne (Danai Gurira) gibi karakterlerin katılımıyla birlikte dizinin odak noktası başka yönlere kaydığından dolayı açıkçası ben bu gelişime fazlasıyla sevindim. Son üç yıldır dizinin her sezonunu yılbaşı itibariyle böldüklerinden dolayı, yine bir dönem içerisinde iki ayrı konsept izlemiş gibi olduk; ama buna da pek itirazım olduğum söylenemez. Sezon içerisindeki aradan önce yayınlanan 1-2 bölümde kalite epey arttığından dolayı dizinin tavan yaptığı hikaye akışlarına da hep buralarda rastlıyoruz çünkü. Başımızın belası Governor, ya da asıl adıyla Phillip Blake’in konuk olduğu bölümlere de ayrıca dikkat çekmek şart. Tıpkı geçen sezon olduğu gibi ekranda göründüğü her anda sinirlerimizi harekete geçirip, dizinin tansiyonunu arttırdı.

Norman Reedus ve Melissa Suzanne McBride
Norman Reedus ve Melissa McBride

Yalnız her şey çok da toz pembe sayılmaz. Geçen yıla göre oldukça durağan geçen ve resmen toparlaması zor parçalara ayrılan ikinci yarı hakkında ciddi problemlerim mevcut. Hapishanedeki huzurun kaçmasından sonra dizinin tüm karakterleri dört bir yana savruldu. Mesela Melissa McBride’ın karakteri Carol’ın dizideki en sevilen isimlerden biri olmasına rağmen, bir anda absürd bir hikaye dönüşü sebebiyle adeta bir figürana dönüşmesini hala hazmedebilmiş değilim. Maggie (Lauren Cohan) ve Glenn’in (Steven Yeun) inandırıcılıktan yoksun aşkı da ne yazık ki bir şey ifade etmiyor. Öyle ki Hersel’ın (Scott Wilson) vedasından sonra bu ikilinin de bir yerlerde takılıp zombilere yem olmasını bekledim. Fakat sezon finalindeki etkileyici sahnede önümüzdeki yıl da onları izlemek zorunda kalacağımızı öğrenmiş olduk.

Beni şaşırtanlardan biri de Carl (Chandler Riggs). Andrew Lincoln’ın oğlu olarak izlediğimiz Chandler Riggs geçtiğimiz yıllarda çok başarılı bulmamama rağmen bu sezon yer aldığı her sahnenin hakkını vermiş. Karakterinin dizideki ağırlığı giderek artıyor. Bir noktada Rick’in ölüp Carl’ın başa geçtiğini görürsek pek şaşırmayacağım. Michonne (Danai Gurira) ile kurduğu anne – oğul / arkadaş benzeri ilişkisini izlemek de epey keyif veriyor. Hatta bir noktadan sonra Michonne ile Rick’in bile yakınlaşma ihtimali olduğuna inanmaya başladım. Gerçi Michonne’u bu dizide ancak Daryl (Norman Reedus) taşır, o da dünyanın en sempatik annesine derin hisler beslemekte. Tabii kader bu ikiliyi bir daha bir araya getirir mi hiç bilmiyoruz. Zombilerle dolu dünyamızda mutluluğa pek yer kalmıyor biliyorsunuz ki.

Danai Gurira
Danai Gurira

Dördüncü sezonun ilk bölümü Amerika’da 16.1 milyon izleyiciye ulaşarak kablolu televizyonun bugüne kadar en çok izlenen programı oldu. Breaking Bad, True Blood ve Game of Thrones gibi kablolu TV harikaları bile henüz bu rakama ulaşabilmiş değil. “Aman ben yaratık çekemem.”, “Zombi de neyin nesiymiş?”, “Çocuk dizisi mi izleyeceğiz bu saatten sonra?” demeyin ve The Walking Dead’in başına oturun diyeceğim ben yine. Dört yıldır devam eden ve kaliteden asla ödün vermeyen olağanüstü bir kablolu dizisi. Eğer “fantastik” başlığı altında toplayacaksak da True Blood ve Game of Thrones’dan çok daha iyi yazılıp oynandığı aşikar. Beşinci sezon onayını çoktan aldığını eklememe gerek yoktur diye umuyorum. “İzlemeyen bin pişman” diyerek ucuz bir slogan atıp bu yazıyı da sonlandırıyorum. Hafta içinde yazacağım House of Cards ve How I Met Your Mother yazılarında görüşmek üzere.

En İyi Bölüm: Too Far Gone (Bölüm 8)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Andrew Lincoln (Rick Grimes)
Sezon Notu: A-

Yazar Hakkında

1990 doğumlu. Kuir. İkizler. 2009'da ödül sezonu portalı Oscar Boy’u kurarak sinema yazarlığına başladı. 2014’ten beri O Podcast’in moderatörlüğünü yapıyor. 2023 yılında da SİYAD üyesi oldu.

Yorum yazın...