P.S.

Burası tek yazarlı bir blog ve kendi çöplüğümde istediğim gibi öterim diyerek on senenin sonunda aklım başıma geldi, “Ne dinliyorum/okuyorum?” sorularına cevap veren bir sayfa yapma kararı aldım. Esasında uzunca bir süredir hayatımda büyük bir yeri olan müzikle alakalı listeler çıkarmak istiyordum ama bir türlü kafamda konsepti oturtamamıştım. Bu iyi bir başlangıç olacak. Hiç ilginizi çekememesi olası, farkındayım. Ancak esas amacım biraz kendimi tatmin etmek ve sinema haricinde de varlık gösterdiğim ilgi alanlarımla eğlenebilmek. Tabii arada kitap ve müzik alışverişi yapabileceğimiz birileri çıkarsa da pek şahane olur. Neyse, yolu buraya düşenlere şimdiden hoşgeldin diyelim. Bundan böyle her Cuma güncelleyeceğim P.S. köşesinde görüşmek üzere!


Ne dinliyorum?


BEŞİ BİR YERDE

1. Misbehaving (The Misfit Version)
Labrinth

Sia ve Diplo ikilisi ile ortak projesi sayesinde tanıştığım, ardından Euphoria finalinde Zendaya’ya eşsiz sesiyle eşlik eden Labrinth beyefendi albümünü çıkardı nihayet. İçi tonla bop dolu. Her zevke hitap edecek bir şey bulmak mümkün. Ama ben  son çeyreğine vurulduğum Misbehaving’i çok tükettiğim için bu hafta, zirveye onu uygun gördüm. Siz sadece tek şarkı olarak değil, albümün tamamını önerdiğimi varsayın. Pop müziği yeniden keşfetmese de pişman etmeyeceğinin garantisini veriyorum!

2. Alewife | Clairo
3. Trouble in Town | Coldplay
4. Heartless | The Weeknd
5. Glue | Adam Roberts

BURAYA DA DİKKAT!

GLASGOW (NO PLACE LIKE HOME)
Jessie Buckley

Henüz kavuştuğum Wild Rose şahanelerinde Mary Steenburgen tarafından yazılmış Glasgow (No Place Like Home), Oscar’dan yana bir şey başarır mı emin değilim. Ortada ciddi bir kampanya yok ne yazık ki. Ama benim kalbimi fethetmeyi başardı. Bilemiyorum artık Britliğinden mi, Jessie Buckley’nin kadife sesinden mi, yoksa uslanmayan country sevdamdan mı bu teslim oluşlarım. Ana sayfadaki Sezondan Şükela Müzikler listesine de ekledim bu arada. Yıl boyunca orayı da takip etmeyi unutmayın. Filmleri izledikçe güncelleyeceğim.

 


Ne okuyorum?


Bu hafta sevdiceğe kavuşunca kitap okuyacak pek vaktim olmadı açıkçası. O yüzden geçen haftanın menüsünü gözden kaçırmışlar için bir hafta daha aynı kitapları tutacağım vitrinde. Buyrun bakalım:

BİTTİ!
Find Me

André Aciman

Call Me by Your Name’in kitabını filmi izledikten sonra okuduğum için açıkçası yaptığım değerlendirmenin ne kadar tarafsız olduğuna dair net bir fikrim yok. Ancak rahatlıkla söyleyebilirim, Elio ile Oliver’ın aşkının devamı niteliğindeki Find Me uzun zamandır okuduğum en yavan roman. Tipik bir Hollywood stüdyosu gibi belli ki Aciman beyefendi bu tuttu madem, devamını getireyim diyerek zorlamış. Ortaya da üçte birinde Elio’nun babasının hiç merak etmediğimiz aşk macerasını konu alan, kalanında da iki âşığı yüzleştirmekten çekinen, yüzleştirdiğinde de kısa kesen pek uyduruk bir hikâye çıkmış. Üzdü. Çok üzdü hem de!

⭐️⭐️

BİTECEK!
Ayoade on Top

Richard Ayoade

Pek sevdiğimiz komedyen, yönetmen ve oyuncu Richard Ayoade, Gwyneth Paltrow’un View from the Top filmini alıp akademik bir incelemeye tabi tutmuş. Ben de The Graham Norton Show’da konuk olduğunu görünce bunu okumam lazım diyerek üstüne atladım. Henüz sadece girizgâhı bitirmiş olmama rağmen attığım kahkaha miktarından mutluyum. Bu arada bilenler bilmeyenleri uyarsın, The Double 2010lu yılların en iyi filmlerinden biriydi. İçerisinde Ayoade’in taşyapıtını barındırmayan hiçbir listeyi dikkate almadığım gibi arkanızdan da deliler gibi dedikodunuzu yapıyorum. Sonra benim için böyle demişsin diye hesap sorulmasın.

BİTSİN!
The Water Dancer

Ta-Nehisi Coates

Hakkında çok güzel şeyler okuduğum The Water Dancer sıradaki kitabım olacak, eğer sevdiceğimle kavuşmamdan vakit kalır ve Ayoade on Top’ı bitirebilirsem… Oprah Winfrey’nin meşhur kitap kulübüne konuk edilmiş bir roman bu. Muhtemelen yakın bir tarihte de filme dönüşme ihtimali konuşuluyor. Yani zamanı geldiğinde de bol bol “Ben kitabını okumuştum!” diye canınızı sıkabileceğim demek bu. Enteresan bir şekilde bu ara Kindle’da da reklamı sürekli önüme çıkmaya başladı. Gerçi bu sürekli plaj romanları öneren algoritması düşünüldüğünde biraz can sıkıcı bir durum ama olsun, her türlü tüketeceğim!


Anlayamazsınız…


Bu pop kültür anını kaçırmanıza gönlüm el vermezdi. Yorum dahi yapmadan, sırf gülelim diye bırakıyorum: