Yan Odadan Filmler S03E01: Prömiyer Gibi Prömiyer

Yan Odadan Filmler S03E01: Prömiyer Gibi Prömiyer

ep1

Yan Odadan Filmler’de üçüncü sezon prömiyerine hoşgeldiniz!!! Alkışlarınız için çok teşekkür ederim ama sizleri oyalamak istemiyorum. O yüzden direkt konuya gireceğim. Efendim, ilk sezon gelen başvurular arasından sadık Oscar Boy okuyucularını seçmeye çalışmıştım. İkinci sezonda ise All Stars provası yapıp beni tanıyan ve sinemayla online olarak haşır neşir arkadaşlarımı bir araya getirdim. Öyle skandallarla dolu bir sezon oldu ki üçüncü sezonda tekrardan nefes almak adına ince eleyip sık dokudum. Şu an karşınızda Yan Odadan Filmler tarihinin en genç yarışmacı grubu var. Yaş ortalamaları 18’in altında olan bu ekip reşitliğe doğru adım adım ilerlerken yine görevlere uygun filmler önererek ilk üçe kalmaya çalışacak. Yalnız şunu da itiraf etmeliyim ki yaşları küçük diye biraz hafife aldığım yarışmacılarım öyle iyi bir başlangıç yaptı ki ilk iki sezonu gölgede bıraktılar. O yüzden gelecek görevler için kat kat heyecanlandığımı söyleyebilirim. Neyse hanımlar beyler, biz yarışmamıza dönelim. Jenerik girsin, tek kişilik jürinin gevezelikleri başlasın!

rupaul

Görev birincisi: The Sweet Hereafter (Mustafa Yıldız)

İlk görevin birincisi Mustafa Yıldız. Atom Egoyan imzalı The Sweet Hereafter bana yapı itibariyle biraz Fargo’yu biraz da Olive Kitteridge’i hatırlattı. Yani yüzünü Coen Kardeşler’in dünyasına dönmüş bir film diyebiliriz. Küçük ayrıntılarla süslenmiş senaryosu acımasız dünya düzeninde masuma ne mahal ne ömür veren hayatla uğraşıp duruyor. Çaresiz, bitap insanların üzerlerine atılan son can simidini yakalama mücadelesi. Hem naif, hem de bir o kadar sert bir yumruk gibi The Sweet Hereafter. Yarışa A+ verdiğim bir filmle başlamak da keyifli oluyormuş. Bir ilke imza atan Mustafa’ya çok teşekkür ediyorum.

Yüksek not alanlar: 3-Iron (Kağan Yurttaş); Wild Tales (Mehmet Ferhan Meraler) ve The Magdalene Sisters (Yusuf Bayraktar)

Esasında kurduğum matematik gereği bu hafta sadece iki kişiye yüksek not (high işareti) vermem gerekiyordu. Lâkin üçünü de birbirinden ayıramadım. 3-Iron uzunca bir süredir izlemek istediğim Kim Ki-duk filmi. Yönetmenin son dönemde yapmaya çalıştığı her şeyi seneler evvel en efektif hâliyle beyazperdeye taşdığını görmek sevindirici. Garip ve sessiz evreninde bir türlü zirveyi göremiyor diye üzülüyordum. Kağan yanıldığımı anlamama yardımcı oldu. Mehmet Ferhan Meraler’in önerisi de epey güncel. Wild Tales ödül sezonu bittikten sonra önümüze düştüğü için izleyememiştim. Keşke hiç bekletmeseymişim. İçerisindeki her hikayeye, bahtsızlığa, agresifliğe, nevrotikliğimize çekilen bayrak hayranlık uyandırıcı. Yalnız benim favorim sondaki gelin değil, birbirlerini öldürmek pahasına kavga eden iki sürücü. Ve son olarak da The Magdalene Sisters. Belki çok geleneksel bir anlatımı var; fakat bu konuda yapılmış filmler arasında izlediklerimin en iyisi diyebilirim. Dini parçalamaktansa dinin korkunç yorumlarını resmediyor. Kendimi kötü hissetmediğim tek bir ânı olmadı. Yalnız gönül isterdi ki finalde kime ne olduğunu slow motion sahnelerle görmeyelim. Neyse, bu kadar kusur Katolik rahibenin yeğeninde de olur.

Orta sıralar: Heaven (Cemre Kübra Armağan) ve Naked (Cihan Ünsal)

Orta sıralarda beni epey şaşırtan iki film var. Ama şaşırmalarımın sebebi epey farklı. Heaven, listeye ilk baktığımda sanırım bu görevin en zayıf filmi bu olacak dediğim yapımdı. Fakat içerisinden Kieslowski imzalı bir senaryo, sırf yönetmenin seçimleri sebebiyle harcanmış karakterler ve muazzam bir Cate Blanchett performansı çıktı. Daha deneyimli ellerde okumaya doyamayacağımız bir şiire dönüşebilirmiş. Naked’ı ise çok sevmeyi beklerken, Mike Leigh’nin kendini kanıtlama mücadelesiyle aklım bulandı. İnsanı hepimizden iyi tanıyan ve muhtemelen sinema tarihinin üç boyutu da kusursuz bir şekilde resmedilmiş en iyi karakterlerini yazan Leigh, varoluşsal buhranlarını bir bir kaleme dökerken pek ilgi çekici olmayı başaramıyor ne yazık ki. Sanıyorum kendisinin en kişisel filmi. Ama mümkünse bir daha bu kadar kişiselleşmeyip neredeyse Woody Allen’ın evrenine adım atacak varlıklardan uzak dursun.

Düşük not alanlar: Bad Boy Bubby (Engin Özcan)

Bad Boy Bubby’i öneren Engin Özcan’ı da tebrik etmekten kendimi alamıyorum; çünkü ciddi bir risk almış. O kadar rahatsız edici bir film ki her mizansen geçişinde “Tamam şimdi rahatlayacağız.” diye nefes aldırıp daha da akıl almaz bir şey yapıyor. Aynı risk alma metodunu geçtiğimiz sezon Ali Kavas da uygulamıştı. Engin’in nasıl bir yol izleyeceğini merak ediyorum.

Elenen: The Edge of Heaven (Yakup Yılmaz)

Bu görevin elenen ismi ise ne yazık ki Yakup Yılmaz. Muhtemelen bu Fatih Akın filmi önceki sezonlarda herhangi bir bölümde gelmiş olsaydı Yakup bir sonraki görevi görebilirdi. Fakat o kadar güçlü bir yarış var ki üçüncü sezonun prömiyerinde, bu film onu kurtarmaya yetmedi. Sıkıntım ne peki? Sıkıntım filmin kağıt üzerinde iyi duran her şeyinin, oyuncularının ritmsizliğinden etkisini kaybetmesi. Tuncel Kurtiz sahneden çekildikten sonra filmin düşüşe geçmesi ve tabii oradaki Türk insanını tanıdığı kadar buradakini tanımaması.

sashay away

Yarışmacı Film (Yıl; Yönetmen) Ülke Not
Cemre Kübra Armağan Heaven
(2002; Tom Tykwer)
Almanya, İtalya, ABD, Fransa & Birleşik Krallık B+
Cihan Ünsal Naked
(1993; Mike Leigh)
Birleşik Krallık B+
Engin Özcan Bad Boy Bubby
(1993; Rolf de Heer)
Avustralya & İtalya B
Kağan Yurttaş 3-Iron
(2004; Kim Ki-Duk)
Güney Kore & Japonya A
Mehmet Ferhan Meraler Wild Tales
(2014; Damián Szifrón)
Arjantin & İspanya A-
Mustafa Yıldız The Sweet Hereafter
(1997; Atom Egoyan)
Kanada A+
Yakup Yılmaz The Edge of Heaven
(2007; Fatih Akın)
Almanya, Türkiye & İtalya B-
Yusuf Bayraktar The Magdalene Sisters
(2002; Peter Mullan)
Ukrayna & Hollanda A-

Yan Odadan Filmler 3. Sezon sayfasına uğramak ister misiniz?

Yazar Hakkında

1990 doğumlu. Kuir. İkizler. 2009'da ödül sezonu portalı Oscar Boy’u kurarak sinema yazarlığına başladı. 2014’ten beri O Podcast’in moderatörlüğünü yapıyor. 2023 yılında da SİYAD üyesi oldu.

Yorum yazın...