| A- |
John Hughes’un enfes gençlik filmlerinden sonra nadasa yatırdığımız janrda Saturday Night Live ekolünün ürünü Mean Girls’den bu yana üç beş yılda bir tek tük iyi örneklere rastlıyoruz. Kelly Fremon Craig’i uzun metrajlı bir film için ilk kez kamera arkasına geçiren The Edge of Seventeen de muhattap olduğu yaş aralığının gündemindeki meselelerden haberi bulunan, tadı güzel bir toyluk muhtırası. Erken yaşta babasını kaybedince ergenlik yıllarını ekstra yükle geçiren Nadine minnacık pürüzlerin kocaman ızdıraplar gibi şekil aldığı minik çemberinde hayata tutunma çabası veriyor. Anlayışsız annesi, en yakın arkadaşıyla çıkan ağabeyi, baba yerine koyduğu öğretmeninin kinayeli tavrı ve pek hoşlandığı çocuğun varlığından bihaber olması hepimizin geçtiği büluğ çağının bu versiyonunda esas kızımızın zelzele yaratan problemlerinin başında geliyor. Yalnız bu tanıdık kozmosu kıymetli kılan kusursuz performanslarından başka bir şey değil. Hailee Steinfeld’in sürekli pimpirikli, kendinden şüphe eden mevcudiyetine Woody Harrelson’ın ölçülü emeği, genç yetenek Hayden Szeto’nun tuhaf ritimi de eklenince bu mübalağasız bağımsız ışıldıyor. Sosyal medyanın endirekt etkisi de farkındalığının bir başka delili. Finalin yamacındaki cebrî birleştirme ve kağıt köşesindeki anekdottan kurumlu çizgi film yaratma hevesi de olmasa modern teenage klasiği diyeceğiz. Ama hem kökleşik, hem de bir o kadar yenilikten yana olan Kelly Fremon Craig’in adını sıkça duyacağız besbelli. Bir türlü kutlayacak kadın yönetmen bulamayan endüstriye Marielle Heller’dan tam bir sene sonra yeni bir cephe daha doğdu. Ne mutlu bize, böyle tek gayesi bekaretini kaybetmek olmayan karakterleden arınmış filmlere de rastlayabiliyoruz. Bir girdabın içine düşmek sadece yetişmişlere mahsus bir fiil değil ne de olsa.
Hailee Steinfeld baya iyi değil mi ya?
Çok çok çok iyi! 🙂