Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pire berber, deve tellal iken Drag Race için yanıp tutuşan bir adet Zaddy Tovey varmış ve Yan Odadan Filmler adında, insanlara kendi zevklerine göre filmler önersin diye eziyet ettiği bir bir yarışmanın startını vermiş. Sezonlar devrilmiş, on birinci seriye gelinmiş, sürprizler ve ilk eleme atlatılmış, üçüncü bölüm için perdeler açılmış. Üstelik bu sefer konseptimiz de kura yardımıyla belirlenen dönem sinemasıymış. Altmışlar, yetmişler ve seksenler eleganzası için sahneye çıkan sinekoliler değerlendirmeye alınmış, safe yarışmacılar sahne arkasında dinlenmeye yollanmış. Denizhan Budak, Mehmet Sarı ve Umut Kapyalı… You’re safe. Now it’s time for “The Judge”s critiques.



Barbaros Öztürk ibretlik karnesiyle rakiplerinin canına okumaya devam ediyor. Bu sefer de yarışmada her daim yüksek notlarla buluşmuş Michael Powell’ın filmografisinden Peeping Tom‘u tercih etmiş. Bir katilin motivasyonları anlamaya çok ihtiyacımız yok; ama sinema tarihinde içine kötülük işlemiş kimseleri bu noktaya neler getiriyor diye sorup, sempati yaratmadan cevaplarını veren ilk filmlerden sanırım. Bir de tüm o rengin cümbüşün içerisinden böylesine habis bir varlığın çıkması tadı damağımızda kalan bir tezat yaratıyor sanki. Tempo problemleri zedelemese ucundan taşyapıt diyeceğim gelir.
Cafer Sümen de yarışmanın çok yüz vermediğim yönetmenlerinden Éric Rohmer’e yönelmiş ve The Aviator’s Wife yollamış. Filmle ilgili net bir problem belirtmekte güçlük çekiyorum. Çünkü bu ilgisizliğim tamamen Rohmer’den yana yorgun düşmemle alakalı. Aynı temaları aşındıra aşındıra, üstelik hikâye anlatma yol haritasındaki tek bir taşla dahi oynamadan ziyaret etmesinden yoruldum. Gerçekten daha gerçek saplantısının yalnızca uzun esler olduğunu düşündüğüm bir yerdeyim sanırım artık. O yüzden kadın erkek ilişkilerini en sıradan çıkmazlarda sınava tabi tutuyor olmasını da sevenlerine bağışlamaktan öteye gidemiyorum.
Deniz Erkaradağ risk risktir diyerek ya sev ye terk et bağlarına girmiş Female Trouble ile. John Waters’ın sözde çirkinliklerden, rahatsız ediciliklerden, absürtlüklerden komedi sağdığı bir camp klasiği bu karşımızdaki. Ama zirveye en yakın olanı. Aunt Ida’yı en ikonik repliklerle kutsadığı, Divine’dan en iyi performansını çıkardığı… Berbat olduğu kadar mükemmel, saçma olduğu kadar da eğlenceli bir kakafoni işte. Waters’ın özü değil mi zaten bu? Female Trouble’ı seneler önce izlediğimde ne tepki vereceğimi tam olarak bilemediğim Pink Flamingos’dan ayıran ise sanıyorum ki takip etmesi kolay bir ana hat belirlemesi kendine. Böylece bir yerlerini dağıtmak istediğinde aldığı molalar da şerit değiştirmediğimiz için bütünü bozmuyor.



Emir Tektaş‘tan gelen Clue eğer ki işin eğlencesinden az biraz tat almayı başarırsanız domino etkisiyle kalanında da o şakalı Agatha Christie hâlini sevdirebilecek yükseklerde geziyor aslında. Doksanlarda bütün kafa karışıklıklarımın parçası olmuş masa oyunu Cluedo’nun kanlı canlı hâlinde herkese ayrı final yazılması, o kim yaptı sarmalında komediden can suyu alması da takdir edilesi; ama ilk yarım saatin ardından elinde yeni hiçbir şey kalmıyor yönetmen Jonathan Lynn’in. Denediği ve tuttuğunu düşündüğü numaralarla kendini tekrarlarken anlatıcısı olduğu filmleri mübalağa ile ezen Tim Curry’nin ağırlığının altında ezilmiş.
Geliyorum Okan‘ın ne varsa Jacques Demy’de var dediği Lola önerisine… Demy üzerinde tepinmek istediği temaların ve o keskin melankoli hissinin efendisine dönüşmüş bir anlatıcı bence. Bazen bunu kalem elindeyken, bazen de materyalin ona tanıdığı imkanlarla filmlerini çekerken başarıyor. Yalnız Lola’nın çok da büyük bir kusuru olmamasına karşın, sanatında hangi arşlara başını değdirdiğini çok iyi bildiğimizden, eksik kalan bir tarafı var. Tutkusu naif, hevesleri geçici, cümleleri hep yetersiz hep yavan. Az sözle çok iş yapmaya gayret ettiği her anı büyük bir hevesle izledim; fakat gelgitlerinin çarptığı kıyılarda duymak istediğimiz bir cümle yok. O yüzden bir egzersizden daha fazlası değil bence Lola.
Ve son olarak da Selim Bildirici‘den Cria cuervos‘u konuşacağız… Victor Erice’nin diline öykünen İspanyol taşyapıtı beni bu kardeş barındırmayan tek çocuk hâlimle vurmuşken, kardeşi olanların üzerinde nasıl bir etki bırakır merak ediyorum. Melodramın en saf hâlini muhafaza ederek çocuk ana karakterinin gözünden bakıyor bütün aileden sebep travmalara. Masumiyet kelimesiyle hep birlikte anılmış bir zaman aralığının anısını kirletip büyüyü bozuyor. Üzerimden geçen tırla parçalandım, her bir parçamı da Carlos Saura’nın taşyapıtına bıraktım kısacası. Umuyorum yarışmanın ilerleyen safhalarında birileri tekrar sebep olur Saura’nın dünyasında yeni bir gezintiye çıkmama. Yaralarımı sarmanın bir yolunu bulurum ben yine.
Yarış açık ve net bir şekilde, verdiği puanlardan da görüldüğü üzere tek bir kişiyi işaret etti bu hafta. Selim‘in görev birinciliğinin tadına fazlasıyla yaklaştığını ekleyeyim; ancak galibimiz belli. Deniz Erkaradağ, condragulations my dear, you are the winner of this week’s challenge. You’ve won a $3.500 gift card from ISLYNYC, jewelry and accesories. Selim ve Barbaros, good work this week. You two are safe and you may leave the stage.
Üç kişiye birden 6 puan verdiğim için oturup ciddi bir değerlendirme yapmaya gayret ettim. Emir‘in filmi cidden seçkinin zayıf halkası. Cafer, bana buhranlar geçirten Eric Rohmer’in en cılız işlerinden biri yollamış. Okan da biraz safe oynayayım derken duvara çarpmış. Okan, you’re safe. Cafer Sümen ve Emir Tektaş, I’m sorry my dears, but you’re up for elimination.
Two queens stand before me. Ladies, this is your last chance to impress me and save yourself from elimination. The time has come to lip sync for you life! Good luck and don’t fuck it up…
– Önerilen kısalar: Cafer’den Interstice (2016), Emir’den Vincent (1982) –
Ladies, I’ve made my decision.
Emir, shantay you stay. You may join the other girls.
Cafer, I’m sorry my dear but this is not your time. Now sashay away.
Barbaros Öztürk PEEPING TOM 1960 | Michael Powell 8 |
Cafer Sümen THE AVIATOR’S WIFE 1981 | Éric Rohmer 6 |
Deniz Erkaradağ FEMALE TROUBLE 1974 | John Waters 9 |
Denizhan Budak DAVID AND LISA 1962 | Frank Perry 7 |
Emir Tektaş CLUE 1985 | Jonathan Lynn 6 |
Mehmet Sarı À NOS AMOURS 1983 | Maurice Pialat 7 |
Okan LOLA 1961 | Jacques Demy 6 |
Selim Bildirici CRIA CUERVOS.. 1976 | Carlos Saura 8 |
Umut Kapyalı ALICE IN THE CITIES 1974 | Wim Wenders 7 |
Yarışmacı | Yaş | Şehir | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 |
Barbaros Öztürk | 26 | İstanbul | HIGH | WIN | HIGH | |||||
Deniz Erkaradağ | 30 | İstanbul | HIGH | SAFE | WIN | |||||
Denizhan Budak | 25 | İstanbul | LOW | HIGH | SAFE | |||||
Emir Tektaş | 19 | Samsun | LOW | SAFE | BTM2 | |||||
Mehmet Sarı | 28 | Kütahya | – | LOW | SAFE | |||||
Okan | 22 | Ankara | WIN | HIGH | LOW | |||||
Selim Bildirici | 20 | İstanbul | SAFE | SAFE | HIGH | |||||
Umut Kapyalı | 26 | İstanbul | SAFE | BTM2 | SAFE | |||||
Cafer Sümen | 22 | Erzincan | SAFE | SAFE | ELIM | |||||
Selçuk Şahin | 22 | İzmir | LOW | ELIM | ||||||
WIN: Kazanan, HIGH: Yüksek not, SAFE: Güvende LOW: Düşük not, BTM2: En düşük notu alan iki yarışmacı, ELIM: Elenen |