To All the Boys I’ve Loved Before

To All the Boys I’ve Loved Before

Yönetmen: Susan Johnson | Oyuncular: Lana Condor, Noah Centineo, Janel Parrish, Anna Cathcart, Andrew Bachelor, Trezzo Mahoro, Madeleine Arthur, Emilija Baranac, Israel Broussard, John Corbett, Kelcey Mawema | Senaryo: Sofia Alvarez (uyarlama), Jenny Han (kitap) | 99 dakika | Drama, Romantik

Her biri film çöplüğünü boylayan orijinal uzun metrajlıları sebebiyle epeyce eleştirilen Netflix, izlediğiniz anda unutacağınız (ya da unutmanızı gerektiren) prodüksiyonlarına bir yenisini eklemiş. To All the Boys I’ve Loved Before, yarı Koreli genç bir kızın gözünden yazılmış, raflarda yerini aldığı sene genç yetişkin romanlarının çok satılanlar listesine girmiş bir kitap esasında. Bu da hazır film endüstrisinde fırsat eşitliği moda olmuşken, geleceğe yatırım yapmak değil, sırf anın anlatısını yakalamak amacıyla alelacele çekilmiş bir uyarlaması. Bugüne kadar aşık olduğu erkeklere mektuplar yazıp bir yerde saklayan esas kızımız Lara Jean, artık bir erkek arkadaş sahibi olsun da yakamdan düşsün diyen kızkardeşi tarafından resmen ifşa ediliyor. Hiçbir zaman sahibini bulmaması gereken mektuplar postalanıyor ve sonrasında da drama start alıyor. Bir tarafta Lara Jean’in üniversiteye gidene kadar çıkmaya devam ettiği oğlanımız var, diğer tarafta da ilkokuldan kalma, raf ömrü dolmuş, güzel suratlı bir başka çocukcağız. Hetero kadınlar ve eşcinsel erkeklerin göz or***uluğu ihtiyacını gideren projelerin sayısı epeyce az olduğu için esasında çok da itiraz etmek istemiyorum bu buram buram ergenlik kokan fantezi ürününe. Cılız ama akıllıya niyetlenmişken kaslı ama duygusalın gelecek vaat ettiği alternatif evrenlere milyonlar olarak açız zaten. Fakat o kadar zorlama bir arka plana yerleştirilmiş ki her şey… Medyanın Uzak Doğulular hakkındaki yanıltıcı, klişe perspektifiyle ilgili ahkam kesen veletler mi istersiniz, çocuklarım olmadan asla diyen Aliye’yi prensiplerine bağlılık anlamında benimsemiş, büyümüş de küçülmüş 16 yaşında bir kız çocuğu mu? Hayır, kadınların gücünü göstermek isteyen bir filmin, genç arkadaşlarım lütfen birbirinize saldırarak esas amacımıza zarar vermeyin derken bilhassa kadın karakterlerin içlerini doldurmamaması da tezatın en sade hâli. Bu kadar katıksız bir aptallığa Noah Centineo uğruna eyvallah diyecek varsa önden buyursun. Gerçi filmin sonunu getirme sebeplerimiz de ayan beyan ortada, ya neyse… Ben bir de Amerikalılar’ın yabancı kültürlere dair cehaletini tokatlarken aman canım ne olacak diye Sixteen Candles seviciliğiyle uğraşmış olmamıza şaşırdım açıkçası. Şimdi yanlış hatırlamıyorsam perhizinde bile beyaz et yerine melez olana yeltenmiş, alttan alta yeter artık çoğunluğun beyaz atlı prens rolünü kapmasından demiş bir filmdiniz siz. Peki nedir bu John Hughes’a geri dönüp, kati surette aynı DNA’yı taşımayan bir keşmekeşin ortasından iştahlı iştahlı ak bir anlatıya öpücükler dağıtmak? Aman neyse daha fazla tatava yapmayayım ben. Neticede romantik komedilerin soyu tükendi. Ana akım gençlik filmlerinin büyük bir çoğunluğu da sırf çocuklar bu filmlere ebeveynleriyle gidebilsin diye nelere güldükleri, neleri sevdikleri göz ardı edilerek çekiliyor. To All the Boys I’ve Loved Before adındaki politik doğruculuğu yanlış yerden tutan Netflix filmi de varsın, kalabalık yapsın. Biz Noah Centineo beyefendinin adını bir köşeye yazalım, Israel Broussard’a da “Aman da ne kadar büyümüş.” diyerek vedamızı edelim. Damarı doğru yakalayan örnekler de nasıl olsa bir gün gelir elbet…
Fesat Mukayese: Yatağın üzerinde iki büklüm ağlayan Bella Swan > To All the Boys I’ve Loved Before

Yazar Hakkında

1990 doğumlu. Kuir. İkizler. 2009'da ödül sezonu portalı Oscar Boy’u kurarak sinema yazarlığına başladı. 2014’ten beri O Podcast’in moderatörlüğünü yapıyor. 2023 yılında da SİYAD üyesi oldu.

Yorum yazın...