The Undoing

The Undoing

Yaratıcı: David E. Kelley (uyarlama), Jean Hanff Korelitz (roman) | Oyuncular: Nicole Kidman, Hugh Grant, Édgar Ramírez, Noah Jupe, Lily Rabe, Matilda De Angelis, Ismael Cruz Córdova, Edan Alexander, Donald Sutherland, Michael Devine | 60 dakika | HBO Max

Pandemi sebebiyle prömiyer tarihi epey rötar yiyen The Undoing, altı haftalık keyifli seyir serüvenini geçtiğimiz Pazar gecesi tamamladı. Big Little Lies ile televizyonun süre olarak anlatıcılara tanıdığı süre zarfının özgürlüğünü fark eden Reese Witherspoon üçüncü dizisini devirirken, rol/görev arkadaşı Nicole Kidman da Jonathan Levine’ın merak uyandıran Nine Perfect Strangers’ı öncesi bu yeni cinayet dramasında arz-ı endam ediyor. Kariyerinin start aldığı yıllarda performans sanatına duyduğu aşkı The Hours ile zirveye ulaştırıp Oscar alınca birkaç adım geri çekilen aktris, 2010’lu yılları kendini tamamen karaktere adamaktansa düpedüz star karizmasına güvendiği performanslar sunarak geçirdi açıkçası. Asla bir eleştiri getirdiğim sanılmasın, aksine Kidman’ın bize kimi izlediğimizi unutturmayan hâlini giderek sayısı azalan koşulsuz şartsız dünya starları klasmanına yerleştirdiğim için biz fânileri epey doyurduğunu düşünüyorum. Suya sabuna dokunmayan, gündüz kuşağına aitmiş gibi davranmaktan asla çekinmeyen bu David E. Kelly yaratımı projede de durum farklı değil. Yakınında çakmak yaksanız alev alacak polyester peruğuyla Kidman, Kidmanizmlerini birer ikişer sıraya koyup ayrıcalıklı hayatı eşinin adının bir cinayete karışmasıyla tepetaklak olan bir kadını canlandırıyor. Altı haftalık süreçte katil kim sorusu üzerinden net bir şüphe yaratamasa da önce Hugh Grant’in yıldızlaştığı karaktere, oradan maktulun kocasına, hop Kidman’ın oğluna, aman efendim ölmüşün bir başka sevgilisi mi yoksa derken kendince sürükleyici ve en nihayetinde vaat ettiğini fazlasıyla veren bir seyir sunuyor The Undoing. Kamera arkasında varlığını pek hissettirmemesiyle meşhur Susanne Bier bütün marifetini sezonun ikinci yarısına denk düşen, esi bol, sessizliğin hakimiyet sürdüğü mahkeme sahnelerine saklamış. Kalanında zaten hikâye bütün mübalağaları, inandırıcılıktan nasibini almamış çıkmazları ve o derli toplu hayatı delik deşik etme hevesindeki caniliğiyle vazifesini yerine getiriyor. Pozitif bir kelam etmek zor gibi tabii bütün düzeneğin çocukluğumuzda zihnimizi meşgul etmiş pembe dizilerin matematiğiyle kurulduğu hesaba katılınca. Ama dizinin bu anlamda elini gizlediğini düşünmüyorum. Eksik ve fazla gütmeden, plaja yapılan iki ziyarette tüketilecek cinsten bir kitabın uyarlaması olduğunun bilinciyle bütün çalakalem dönemeçlerde çiğ trajedisini satarak bir sonraki tuzağına geçiyor. Ne olduğunu bilmekten daha büyük bir erdem olmadığı da akla getirilirse yargılanacak çok bir şey kalmıyor dolayısıyla elde. O yüzden The Undoing’le kurulan münasebetin bu olay örgüsünün içerisine ne kadar düştüğünüzde saklı olduğuna inanıyorum. Ben her Pazar gecesini iple çekip bu pahalı Yalan Rüzgarı’nın karton kokulu zenginlerini izlemek için gün saydım mı? Evet. Hugh Grant’in kariyerinin yeni baharında riskli roller alıyor olması hoşuma gidiyor mu? Hem de ne. Kidman’ın peruğuyla Ariana Grande’ye cenk eylemek ister miydim? Elbette. O zaman gerisi boş. Karantina günlerini doldurmak için biçilmiş kaftan diyerek Kidman’ın sıradaki dizisini beklemeye koyuluyorum ben izninizle. Mümkünse bu sefer aksanla da uğraştırmasınlar, vaktine yazık.
MVP: Hugh Grant (Jonathan Fraser)

Yazar Hakkında

1990 doğumlu. Kuir. İkizler. 2009'da ödül sezonu portalı Oscar Boy’u kurarak sinema yazarlığına başladı. 2014’ten beri O Podcast’in moderatörlüğünü yapıyor. 2023 yılında da SİYAD üyesi oldu.

Yorum yazın...