Dizi Eleştirisi
Pose (2. Sezon)
Ryan Murphy’nin ellerinden çıkma bir projeyi koşulsuz şartsız destekleme hevesim de ne yazık ki bir sezon sürdü gibi iddialı bir açıklamada bulunmak istemiyorum; ama evet, her zamanki gibi Murphy ve ekibi tonu bugüne kadar yaptıkları hiçbir şeye benzemeyen Pose’u da aynı fabrikanın üretimlerinden biri eyledi zorla. Önce Pose’u neden sevmiştik, onu hatırlamalıyız bence. LGBTQ+ kalabalığının kendi içerisinde bile ayrımcılığa maruz kalan transseksüelleri tanıtan, en bilgisizi ehlileştiren bir öğretiydi her şeyden evvel Pose. Bunu yaparken dilini didaktik kılmıyor, balo odası geleneğinin başladığı noktada acısını da tatlısını da servis ediyordu bu dünyanın. Hâlâ izi görülünce koşarak kaçılan AIDS’e karşı verilen mücadeleleri, şimdilerde popüler kültürün de bir parçası olmuş Drag Race’in atalarını, klanımızın birey olarak verdiği hayatta kalma savaşının ardında bıraktığı derin yaraları sergiliyordu. Ama ne yaptılar ettiler, Glee’den bozma bir maskaralığa dönüştürdüler Pose’u. Önemli yan karakterlerinden birini öldürüp ona layık gördükleri kötü yazılmış, anlamsız bölümden mi başlayalım yoksa mantık çerçevesinde kabuğunu sağlam tutan Elektra’nın eline kan bulaştırıp arabalara asılan çam kokulu zımbırtıyla dolu bir odada sandıkta ceset saklamasına mı. Mantık ne hikâye ne de devamlılık namına varlık gösteremez oldu artık. İşin kötüsü, Billy Porter ve mübalağanın pek yakıştığı Dominique Jackson haricinde performanslarda da ciddi bir gerileme var. Tek başına FX gibi bir kanalda yer almaları bile başlı başına bir aktivistlik sayılabilecek iken MJ Rodriguez başı sonu aynı “annelik” konusuna uzanan bir vaaz kraliçesine döndü, Indya Moore da tiyatroya bile yakışmayacak kadar dramatik oyunuyla akıl dağıtır oldu. Keşke bitse veryansın etmek istediklerim… Ama yani Patti LuPone’un tüm öyküsünün American Horror Story’de kullanılabilecek kadar absürt olması, dizideki herkesin ille bir çift olmak üzere doğru motivasyonlar oluşturulmadan birbirine kapatılması, tertemiz mesajların hep en fantezi ürünü rotalar takip edilerek önümüze konması… Çıldırdıkça çıldırdım ben bu yıl. Tüm olmamışlıklarına rağmen görünürlük açısından Pose’un eğitici olduğuna inancım tam gaz sürüyor. Finale sakladığı son sahne de yürek dağlayıp önceliklerimizin kıymetini nasıl bilmediğimizi bir güzel hatırlatıyor. Ancak müşkülpesentlik doğamızda var işte. Ey Ryan Murphy, temsilin böylesine doğrusu, özgünü, tazesi var iken ne diye kalabalığa karıştırdın ki en değerli işini. Çok yazık, çok.
MVP: Dominique Jackson (Elektra Abundance)