Dizi Eleştirisi
Disclaimer (Mini Dizi): Ucuz Numaralı Plaj Romanı
DISCLAIMER | Yaratıcı: Alfonso Cuarón | Oyuncular: Cate Blanchett, Kevin Kline, Sacha Baron Cohen, Lesley Manville, Louis Partridge, Leila George, Indira Varma, Kodi Smit-McPhee | 45~50′ | Apple TV+
Cuarón, Disclaimer‘da, işinde başarılı olup ailesini birincil plana koymayan her kadına reva görülen o tatsız ve ürkünç muameleyle başlıyor numaralarına. Cate Blanchett bu tarz karakterlere yabancı değil; ancak Cuarón’un Catherine’i, karmaşık bir karakter olarak sunulmuyor kesinlikle. Kendi ayıplarını örtmek üzere ardında genç bir adamın cesedini dahi bırakabilecek acımasızlıkta kadının tek kurbanı o değil. Kocası da (Sacha Baron Cohen) haksızlığa uğramış. Çok da bağlı olmadığı bir evliliğin içerisinde kapana kısılmış gibi duran kadın, annelikte de sınıfta kalmış, çocuğunu (Kodi Smit-McPhee) kurtaramamış girmeye meyilli olduğu bataktan hikâyeye göre. Ortaya döktüğü gerçeklerin örtülü olduğunu öğrenmek için finale kadar elini saklasa da anlatının her anında sürekli olarak bir dış ses aracılığıyla seyirciye karakterin ve olayların yönü belirli bir şekilde dikte ediliyor. Kısacası, seyirciyi de manipüle ederek bir taraf tutmaya zorluyor Cuarón: Sırlarla erişilmiş rahatına düşkün bir üst sınıf kadını mı, yoksa evlerine kor düşmüş orta direk bir aile mi?
Bütün esprisini sona saklayan kötü bir plaj romanı belli ki Disclaimer. Bu da Cuarón’un bu eseri neden uyarlamaya değer bulduğu konusunda aklımda büyük bir soru işareti yaratıyor. Dahası, dizide aynı ucuz formül benimsenmiş: Altı bölüm boyunca verilen yoğun mücadelenin ardından, gerçeklerin tümünü öğrenmeden kimseyi yargılamamamız gerektiğine dair bir vaazla veda ediyoruz ekrana. Bu mesaj, olabilecek en kaba ve sarsıcı ifşayla veriliyor üstelik. Cuarón, anlatıcı olarak sezgilerini kaybetmişçesine çektiği bölümleri de tek bir perspektifi ele aldığını göstererek toparlamaya çalışıyor esasında. Ancak böyle bir anlatının işleyebilmesi için diğer unsurların da eksiksiz olması gerekmez mi? Blanchett’in hangi coğrafyaya ait olduğunu çözemediğimiz aksanını bir kenara bırakıyorum; Sacha Baron Cohen ve Kevin Kline gibi yanlış kasting tercihleri, hikâyenin dokusuna uymayan ve gereğinden büyük Cuarón usulü kamera numaraları akla yatkın değil. Tüm bunlarla birlikte ailenin yasına, Catherine’in oğlunun bir baltaya sap olamayışının ardından düştüğü çukura dair tek bir ilginç cümle kuramaması da büyük eksiklikler.
Diziyi bir bütün olarak ele aldığımda çoğu tercihin anlaşılabileceğinin farkındayım; ancak bu bir bütün değil, haftalık bir dizi. Yedi saatlik, neredeyse tamamı kurgu masasında budanması gereken bir yapımı parçalara bölerek yayınladığınızda, buna hâlâ “dizi” demek ne kadar doğru bilemiyorum. Cuarón’un kucağına düşen bu romanı, aynı bayat numaralarla sinemada, tek bir film formatında izlemeyi açıkçası tercih ederdim. Nasıl olsa derinleştirilemeyen bu karakterler, beyazperdede aynı karikatürlükle izleyiciyi ikna etmeyi başarırdı. Ayrıca, finaldeki açıklama, dizinin erotik sahnelerine verilen önemi daha da tuhaf bir hâle getiriyor. #MeToo sonrası dönemde, özellikle erkek yönetmenlerin heteroseksüel cinselliğini ele almaktan çekinmeleri söz konusuydu. Cuarón, hissetmediğimiz bir eksikliği gidermeyi mi düşündü bilmiyorum; ancak rızanın önemini, şehvet dolu bir yakınlaşmanın ardından böylesine grafik bir çirkinlik göstererek anlatmaya çalışmak, utanç verici bir çelişki yaratıyor bana kalırsa.