Takip et

Eleştiri

Tam Bana Göre – Materialists: Aşkın Formülü

tarihinde yayınlandı.

Materialists

MATERIALISTS (Tam Bana Göre) | Yönetmen & Senaryo: Celine Song | Oyuncular: Dakota Johnson, Chris Evans, Pedro Pascal, Zoë Winters, Marin Ireland, Dasha Nekrasova, Louisa Jacobson, Eddie Cahill, Sawyer Spielberg, Joseph Lee, John Magaro | ABD, Finlandiya | 116′ | Romantik, Komedi

MaterialistsCeline Song, Oscar’da En İyi Film adayı olan ve Türkiye’de Başka Bir Hayatta adıyla gösterime giren ilk uzun metrajı Past Lives’ın bıraktığı yara henüz kurumamışken, bu kez bir romantik komediyle döndü sinema sahnesine. Tam Bana Göre (Materialists), tıpkı selefi gibi yine Song’un kendi deneyimlerinden beslenen bir senaryoya sahip. Ancak bu defa, sindirmesi daha kolay bir tona yönelerek doksanların romantik komedilerine selam çakan bir yol seçmiş yönetmen. Merkeze de, bir dönem kendisinin de icra ettiği çöpçatanlık mesleğini ustalıkla yapan Lucy’i (Dakota Johnson) yerleştirmiş. Hayatta en iyi becerdiği şeyin bu analitik eşleştirme olduğuna inanan Lucy’nin yolu, bir müşterisinin düğününde iki adamla kesişir. Biri, ilerleyen dakikalarda beş yıl boyunca geçmiş bir birlikteliği olduğunu öğrendiğimiz, çulsuz, oyunculuk hayalleri kuran ve geçimini ara sıra catering işlerinde garsonluk yaparak sağlayan John (Chris Evans); diğeri ise damadın ağabeyi, yakışıklı, zengin, kariyer sahibi, iyi giyimli, çöpçatanlık sektörünün “tek boynuzlu atı” Harry (Pedro Pascal). İki erkeğin birden sahneye çıkmasıyla birlikte Lucy, kendi kaderini yönlendirme konusuna pek meraklı olmasa da, bir anda romantik komedilerin en sevdiği çıkmazlardan biri olan zengin/fakir eş ikileminin tam ortasında bulur kendini.

Past Lives’ın kültürel bağlamı güçlü olduğu için kastingde kendine benzeyen bir oyuncu seçmeye özen gösteren Celine Song, bu kez öykündüğü janrın alışkanlıklarına uyum sağlamayı tercih etmiş. Üç önemli rolde de çağımızın bakmaya kıyılamayacak güzellikte oyuncuları yer alıyor. Dolayısıyla Materialists’in cazibesini büyük ölçüde buradan aldığını söylemek mümkün. Dakota Johnson, jestlere dayalı bol es barındıran oyunculuğunu besleyen bir senaryoyla adeta parıldıyor. Chris Evans, yeni oturmuş dolgularını gözümüze soka soka da olsa, şaşırtıcı biçimde bu üçlünün en iyisi olmayı başarıyor. Pedro Pascal ise tarifi imkânsız çekiciliğini sonuna kadar kullanarak tüm fantezilerimizi fethediyor. Ancak Song’un gözü daha büyük bir resimde. Odağono çöpçatanlık servisleri üzerinden yaş, meslek, maddi durum ve fiziksel özellikler gibi kriterlere indirgenen modern flört kültürüne çevirmiş. Kâğıt üzerinde “kusursuz” görünenin, gerçek hayatla temas ettiğinde ne kadar kırılgan ve olgunlaşmamış olabileceğini anlatmaya çalışıyor. Ve bu düşünceyi aktarmak için seçtiği yan hikâyeler yer yer oldukça ilginç.

Materialists

Tribeca’da çatı katı dairesi bulunan, her anlamda tarz sahibi Harry’nin (Pascal) sır gibi sakladığı yara iziyle, Lucy’nin (Johnson) “iyi bir insan” zannederek bir türlü eş bulamadığı bir müşterisine bir tacizciyi/istismarcıyı yönlendirmesi, Materialists’in iki önemli kırılma noktası denebilir. Song, minimalist ve zarif bir estetikle kurulmuş bu dünyada seyirciyi, ancak büyük paralarla mümkün olabilecek alçakgönüllü bir konforun içine davet ederek, ahlaki bir sorgulamaya yöneltiyor. Aracının insan olduğu bir denklemde bile bu denli acımasız yanılmalar yaşanabiliyorsa, tüm kişisel bilgilerimizi birer form gibi doldurarak teslim ettiğimiz dijital eşleşmelerin ne kadar sağlıklı olabileceğini sorgulamaya başlıyoruz. Song, Evans ve Pascal’ın temsil ettiği iki erkek üzerinden de önemli bir tezat kuruyor. Diyelim ki bu “açık kartlarla” yapılan eşleşmelerde hayati bir tehdit oluşmadı, hatta ilişki de gayet uyumlu bir tablo çizildi. Peki sadece uyuşmak yeterli mi? Birbirine benzemekten öteye geçemeyen, tutkusu olmayan bir ilişkide gerçek bir bağ kurulabilir mi? Film, bu soruların peşine düşerek türünün geleneksel vaatlerini tersyüz ediyor.

Tüm bu meseleli romantik komedi çabasına rağmen Materialists, bana kalırsa hedeflediği etkiyi tam olarak yaratamıyor. Flört piyasasının röntgenini çekerken kimi klişeleri elinin tersiyle itiyor, kimilerine ise yeni bir form kazandırarak taze bir bakış sunuyor ama, tıpkı Lucy ve Harry’nin ilişkisi gibi, filmin kendisi de tutkudan yoksun. Song, kolayca kavranabilen tüm gözlemlerini karakterlerinin ağzından ikileyip, üçleyip, hatta dördüncü kez tekrarlatarak altını çize çize aktarıyor. Nora Ephron ve Sofia Coppola’nın New York’larını buluşturmayı başarsa da ana karakterin tercihine bizi tam anlamıyla ikna edemiyor. Perdeden taşan, “Gönül bu, istediği yere konar” dedirtecek bir aşk hissi pek fışkırmıyor. Coşkusuz bulunan ilişkinin yerine konan alternatifte ise gerçek bir arzu ya da sarsıcı bir bağ var mı, emin olamıyoruz. Bu noktada suçu Dakota Johnson’a yıkmak istememekle birlikte, onun doğası gereği soğukkanlı oyunculuğunun da bu hissizliğe katkıda bulunduğunu inkâr etmek zor.

Materialists

Materialists, flört çağının algoritmik karmaşasını zarif bir zarfa koyuyor belki, ama o zarfın içinden çıkan not kalbi titretecek cümleleri bulmakta zorlanıyor. Önceki filmiyle kıyaslamak istemesem de – zira tonları bambaşka – Materialists’de belirgin bir ritimsizlik de mevcut. Bana kalırsa bunda, üç ana karakterin de yeterince derinleştirilmemesinin payı büyük. Ama bunun bilinçli bir tercih olduğu da açık. Song, aşk hakkında bir romantik komedi yapmak yerine, aşkı bulmanın imkânsızlığı ve ilkelliği hakkında bir romantik komedi yapmayı seçtiğinden, ana karakterine dahi zaman zaman bir figüran muamelesi yapmaktan çekinmiyor. Kısacası, Tam Bana Göre’yi daha çok sevmeyi isterdim. Ama Pedro Pascal’ı bu kadar avantajlı bir konumda, tam anlamıyla “beyaz atlı prens” olarak izleme fırsatının keyif verdiğini de itiraf etmem gerek.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin