Takip et

Kısa Eleştiri

Üç Film Birden | M3GAN 2.0, How to Train Your Dragon ve Lilo & Stitch

tarihinde yayınlandı.

Yaz sıcağını bahane ederek sinema salonunun yolunu iyice unutmuş durumdayım. Öyle ki gişe için yapılmış filmleri bile rötarlı izler oldum. Ama amansız film sevdam bile klimayı 18 dereceye sabitlediğim evimden, iş harici çıkmamı sağlayamıyor. O yüzden benim gibi en yakın buz sütununa sarılarak yaşayan ya da elektrik saatinin nasıl döndüğünü umursamadan klimasıyla varoluşunu sürdürenlerden birileri daha vardır diye bu üç filme ancak şimdi girişiyorum. Menümüz şöyle: İlk filmiyle bir fenomene dönüşen M3GAN 2.0, harika bir animasyonken bir anda kanlı canlı versiyonu yapılan How to Train Your Dragon ve bu “live-action” eziyetine maruz kalan bir diğer yeniden yapım Lilo & Stitch.

M3GAN 2.0

Yönetmen: Gerard Johnstone | Oyuncular: Alison Williams, Violet McGraw, Amie Donald, Jenna Davis, Brian Jordan Alvarez, Jen Van Epps, Ivanna Sakhno, Aristotle Athari, Jemaine Clement, Timm Sharp | Senaryo: Gerard Johnstone, Akela Cooper | ABD, Yeni Zelanda, Kanada | 120′ | Aksiyon, Gerilim, Bilimkurgu, Korku

M3GAN 2.0: Sosyal Medyanın Prensesi

Campy bağlamı olan her yapımın birincil alıcısı gayler olduğundan, deli bakışları, müthiş peruğu ve seçilmiş (aslında atanmış) ailesine sıkı sıkıya bağlı şeytani robot bebek M3GAN’ın da bizim tarafımızdan baş tacı edilmesine kimse şaşırmamıştır diye düşünüyorum. Türkiye-İran sınırında açılış yapan bu devam filminde M3GAN, bu kez bir korku değil, bir casusluk hikâyesi anlatacağının sinyallerini vererek geri dönüyor. Kısmen uslanmış ama yeni ve daha manyak bir robota savaş açmış hâlde. Terminator 2 ile benzer damardan beslenen hikâyede, Gemma (Allison Williams) bu defa yarattığı canavarla el sıkışıp, tüm dünyanın sonunu getirme potansiyeline sahip Amelia adlı bir başka teknoloji harikasını alt etmeye çalışıyor. Tahmin edilebileceği üzere, en az öncüsü kadar mantık dışı detaylarla bezeli ve ayakları yere sağlam basan bir öykü anlatmaktansa sosyal medyaya malzeme olacak sahneler üretmeye daha hevesli bir film var elimizde. Ne yazık ki janr değişikliği de hiç iyi gelmemiş. Çünkü M3GAN’ın global çapta bu kadar kucaklanmasında, herkesi aynı çatı altında birleştiren korku türünün oyuncaklı tarafının etkisi büyüktü. Bu defa ise kötü yazılmış ve klişelere bağlı kalmış bir aksiyonun gölgesinde, casus filmlerinin tanıdık şablonlarını izliyoruz. Keşke popüler kültür üzerindeki hâkimiyet, içerik tarafında da devam edebilseymiş. Film olmaktansa bir tema parkının lisanslı ürün mağazasına dönüşmek, M3GAN’a pek yaramamış.


how to train your dragon

Yönetmen: Dean DeBlois | Oyuncular: Mason Thames, Nico Parker, Gerard Butler, Nick Frost, Gabriel Howell, Julian Dennison, Bronwyn James, Harry Trevaldwyn, Peter Serafinowicz, Ruth Codd | Senaryo: Dean DeBlois (uyarlama), Cressida Cowell (roman) | ABD, Birleşik Krallık, İrlanda, İzlanda, Kanada | 125′ | Aksiyon, Fantastik, Macera, Bilimkurgu

HOW TO TRAIN YOUR DRAGON: Sinemaya Hıyanet

Dakika başına üç reboot haberinin düştüğü 2020’lerin kanayan yarası oldu Hollywood’un geri dönüştürme trendi. Marvel kabak tadı vermeye başlayınca, seyirciyi sinema salonlarına çekemeyen yapımcılar tutmuş işleri diriltmeye ya da yeniden yapmaya girişti. Bu çılgınlığın sonu ne zaman gelir bilinmez ama The Lion King’den The Little Mermaid’e, çocukluğumuzda iz bırakmış birbirinden şahane animasyonlar “live action” yeniden yapımlar kisvesi altında ihanete uğramaya devam ediyor. Disney’in para sayma makinesine karar aldıran ahlakından ilham almış olacaklar ki DreamWorks de stüdyolarından çıkmış en iyi animasyon olan How to Train Your Dragon’a aynı muameleyi reva gördü. Orijinal yapımın ve devam filmlerinin görsel, işitsel ve anlatı düzleminde dağları nasıl devirdiğini hatırlatmaya gerek bile yok. Zaten yarattığı miras biraz ötede dimdik duruyor. Güçlü koltuklarda oturanlarca yaratılan sahte düşmanların siyasi ilişkileri ve tarihi nasıl etkilediğini anlatan bu öykü, başlı başına şahane bir alegoriydi. Vizyonsuz, ruhsuz ve omurgasız yeniden uyarlaması ise işleyen formülde tek bir taşı bile yerinden oynatmadan, sözde gerçekliğe taşıyor hiçbir zaman var olmamış mitolojik varlıkları. Bizzat orijinalin yönetmeni Dean DeBlois’nın bu fikre ikna olup kamera arkasına geçmesini de hâlâ hazmedebilmiş değilim. Berbat çocuk oyuncuları, mış gibi yapıldığını hissettiren yapay setleri ve gerçek insanları animasyon karakterlere dönüştüren tatsız görsel efektleriyle bu kepazeliğin yapabildiği tek şey sinirlerimi bozmak oldu. Hayatımdan çalınan iki saati geri alıp orijinal animasyonları tekrar izlemek istiyorum ki ağzımın tadı düzelsin.


lilo stitch

Yönetmen: Dean Fleischer Camp | Oyuncular: Maia Kealoha, Chris Sanders, Sydney Elizabeth Agudong, Zach Galifianakis, Billy Magnussen, Courtney B. Vance, Amy Hill, Tia Carrere, Kaipo Dudoit, Hannah Waddingham | Senaryo: Chris Kekaniokalani Bright, Mike Van Waes | ABD, Avustralya, Kanada | 108′ | Bilimkurgu, Komedi, Fantastik

LILO & STITCH: Sızdıran Disney Poşeti

How to Train Your Dragon’dan farklı olarak orijinalini izlemediğim Lilo & Stitch, Disney kitaplığının 21. yüzyılda hem kültürel hem de ticari anlamda en çok iz bırakan animasyonlarından biri olmuştu. Orijinal fikir üretmekte zorlandıkları bir dönemde, gözden düşmüş bir stüdyoyu yeni neslin radarına tekrar sokmayı da başarmıştı üstelik. Canlı olduğu söylenen, fakat en ufak bir yaşam emaresi taşımayan bu yeniden yapımda ise öykü olduğu gibi korunmuş, hatta söylenenlere göre diyalogların büyük kısmı da birebir alınmış. Değişen tek şey, Stitch’in üç boyutlu bir görsel efekt çöpüne dönüşmesi. Tüm bütçesini Stitch’i “gerçek” yapmaya ayırmış gibi hissettiren bayağı estetiğiyle, bu filmin her yerinden sinemaya da yaraşmayan bir adilik akıyor. Üstelik verilen mesajlarda da bir pespayelik, meşhur kuir karakterinin tüm farklılığını silikleştirmesinde ise düpedüz bir kötülük var. Trump Amerikası’nın ürünü olduğu o kadar belli ki… Orijinal yapımdan kısa bir klip izlediğinizde bile tadını alabildiğiniz mizahın, “seçilmiş aile” hissinin, kapitalizmin dalgalarını sönümleyen samimi duyguların yerinde yeller esiyor. Umuyorum ki Razzieler’de adı bol bol anılır da, Disney ve türevleri en kısa sürede yeni seslere ve özgün öykülere alan açmaya geri döner.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin