Takip et

Dizi Eleştirisi

Long Story Short (1. Sezon): Bob-Waksberg’in Aile Albümü

tarihinde yayınlandı.

Long Story Short

LONG STORY SHORT | Yaratıcı: Raphael Bob-Waksberg | Seslendirenler: Ben Feldman, Abbi Jacobson, Max Greenfield, Lisa Edelstein, Paul Reiser, Angelique Cabral, Nicole Byer, Dave Franco, Michaela Dietz, Gina Rodriguez, Danny Burstein, Avia Fields, Julie Klausner, Zoe Lister-Jones | 25′ | Netflix

Bir jenerasyonun topluca yaşadığı depresyonu görünür kılan BoJack Horseman’ın yaratıcısı Raphael Bob-Waksberg, yine Netflix’te ve yine bir animasyonla huzurlarımızda. Hit dizisi BoJack’in ardından Undone ve Tuca & Bertie ile üretmeye devam eden Bob-Waksberg, bu kez ise Long Story Short ile yetişkinlere seslenen bambaşka bir işle karşımızda. Sanki onunla birlikte büyüdük. Yirmilerimizin toyluğu ve ıssızlığına BoJack’te yanıt aradık. Dünyanın hafızaya ve onun eğilip bükülmesine kafayı taktığı dönemde Undone izledik. Şimdi ise aileyi, çocukluk travmalarını ve er ya da geç hepimizin karşılaşacağı yas duygusunu merkezine alan Long Story Short ile yeni bir karın ağrısını irdelemeye girişiyoruz. Yine melankoliyle mizahı buluşturan bu yeni dizisinde Bob-Waksberg, elliler ve bugün arasındaki tüm tarihlerde sıçramalar yaparak Yahudi bir ailenin hikâyesini anlatıyor. Merkezde kontrolcü bir anne, onu taşımayı öğrenmiş bir baba ve birbirinden epey farklı üç evlat var: Annenin favorisi ve ailenin büyük oğlu Avi, asiliğiyle öne çıkan ortanca Shira ve tekne kazıntısı olmanın hakkını veren en küçük kardeş Yoshi.

Kronolojik bir sıraya uymayan Long Story Short, finaline ulaştığınızda dört farklı neslin hikâyesini anlatmış oluyor. Böylece jenerasyonlar arası aktarım sırasında hiç sekteye uğramayan travmaları görmek, ebeveynlerimizin kendi anne babalarından devraldıkları davranışları tekrarlamaktan çekinirken açtıkları bambaşka yaraları anlamak kolaylaşıyor. Bu bir girizgah sezonu albette. Merkezdeki ailenin, onların eşlerinin, çocuklarının, hayatlarına tesir etmiş büyüklerinin ve akrabalarının nasıl bu hâle geldiğini gayet iyi anlatan bir sezon hem de. Yahudi komedilerinin vazgeçilmezi bar mitzvah ve benzeri törenlerdeki tavizsiz kaostan, suskunluğa mecbur eden, başarı ve rekabet odaklı kültürden de bolca besleniyor. Tıpkı BoJack’te olduğu gibi, her fırsatta şakaya dönüşen, sözlü ya da görsel mizahi dokunuşlarla örülü bir yapı da cabası. Yani belki televizyonda yarı at yarı insan, gözden düşmüş bir sitcom yıldızının varoluş sancılarını izlemiyoruz ama tanıdık bir düzenek içerisinde kandaşlığın kanattığı bütün damarlarla yüzleşiyoruz dizi sayesinde.

Long Story Short

Sürekli BoJack Horseman’a referans veriyoruz ama Raphael Bob-Waksberg’in orada denediği formülü burada da uygulayıp başarıya ulaştığını düşündüğüm için buna değinmekte fayda var. Long Story Short da tıpkı BoJack gibi biriktirerek ilerleyenlerden. Mesela bu ailenin pandemiyle birlikte önemli bir üyesini kaybettiğini biliyoruz, ama henüz oraya dokunmuyor. Şimdilik yalnızca evin tek kızı Shira’nın bu yası taşımakta zorlanırken, sırf bir yemek tarifi uğruna ne kadar gözyaşı ve ter döktüğüne tanık oluyoruz mesela. Dolayısıyla, Long Story Short’un da temel acılara değinip esas yükünü önümüzdeki sezon ya da sezonlara bırakacağını kestirmek güç değil. Yük, karakterlerin sırtında yavaş yavaş birikiyor. Lisa Edelstein, Paul Reiser, Ben Feldman, Abbi Jacobson, Max Greenfield ve Nicole Byer’dan oluşan çekirdek seslendirme kadrosunun muazzam işçiliğiyle de her bir yüzü daha iyi anlar hâle geliyoruz. Tüm bu empati tüneline yoğunlaşmışken Bob-Waksberg’in bir noktada çelme takıp bizi yine kaba eti üstü yere yapıştıracağına şüphe yok.

Aile bağlarının güçlü olması için direten, yaşça büyük bir figürün gölgesinde büyüyenlerin tanıdık hislerle karşılaşacağı kesin. Bob-Waksberg, kendi aile geçmişiyle hesaplaşırken öyle bir tuzak kuruyor ki izleyicisine, hiçbir karakteri anlamakta güçlük çekmiyoruz. Belki de tezatın lezzeti buradan geliyor. Kan bağı yüzünden birbirlerini koşulsuz sevmeye şartlanmış insanlar, çığlıklar atarken bile birbirlerini duymuyor; ama biz dışarıdan bir göz olarak hepsini saniyesinde anlıyoruz. Her saçma eylem bir anlam kazanıyor, bir yaşanmışlığın bıraktığı ize bağlanıyor. Dizinin sonlarına doğru anne için düzenlenen bir kutlamada, büyük oğul Avi’nin annesini başkalarının gözünden görüp biraz olsun kafasının karışmasıyla bu hile açık ediliyor aslında. Başkaları görse de, bizler göremiyoruz anne babalarımızın da birer insan olduğunu diye buyuruyor.

Long Story Short

Long Story Short’un en büyük artılarından biri, aileyi kutsamaması ve bu konuda yapıbozumcu bir tavır benimsemesi. Zira temelden gelen bir derdi var o geleneksel yapıyla. Bu yüzden üç çocuk da bambaşka hayatlar kuruyor. Avi, Schwooper ailesine hiç benzemeyen bir kadınla evleniyor. Shira ve kız arkadaşı Kendra, çocuk sahibi olabilmek için farklı yollar deniyor. Yoshi ise kardeşlerinin çoktan terk ettiği evde tek başına yaşarken kimlik karmaşası içinde Ortodoks inancı benimsemeye meylediyor. Her üç kelimemizden birinin İsrail olduğu bir dönemde dizi, bu konuda da şakalarını esirgemiyor. Elbette içine doğduğu dünyayı sahipleniyor ama burada bir coğrafyanın analizi değil, din ile milliyetin birbirine karışarak oluşturduğu kültürle bir hesaplaşma var. Tek bir şikâyetle kapatayım yazıyı: Bu kronolojik uçarılığın kimi anlatıları kesintiye uğrattığını, özellikle de ilk yarıda seyirciyi yabancılaştırdığını düşünüyorum. Ama Bob-Waksberg’in erkenden onayını aldığı ikinci sezonda bu boşlukları tamamlayacağına ve ritmi bulacağına inancım tam.


Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin