Takip et

Dizi Eleştirisi

Wednesday (2. Sezon): Netflix Formülünün En Yüksek Hâli

tarihinde yayınlandı.

Wednesday

WEDNESDAY | Yaratıcılar: Alfred Gough, Miles Millar | Oyuncular: Jenna Ortega, Emma Myers, Evie Templeton, Catherine Zeta-Jones, Joy Sunday, Hunter Doohan, Georgie Farmer, Steve Buscemi, Isaac Ordonez, Owen Painter, Billie Piper, Luyanda Unati Lewis-Nywao, Luis Guzmán, Gwendoline Christie, Heather Matarazzo, Joanna Lumley, Frances O’Connor, Victor Dorobantu, Noah B. Taylor, Christina Ricci, Fred Armisen, Haley Joel Osment, Christopher Lloyd, Thandiwe Newton, Anthony Michael Hall, Lady Gaga, Casper Van Dien | 48~69′ | Netflix

wednesdayNetflix’in aynı şablona yaslanan seri üretiminin artık sabrımı zorladığı bir dönemde yayına girdiği için ilk sezonunu izlemediğim Wednesday, üç yıl sonra gelen yeni bölümleri öncesi hazırlık yapmak üzere nihayet radarımda yer buldu. Tim Burton’ın set tasarımlarına sırtını yaslayan, çoğu zaman iyi geliştirilmemiş senaryolarının sıkıntısının da 120 dakikada anlatılamayan hikâyelerde saklı olduğunu hızlıca fark ettim. Görsel zenginliği ve karakter çeşitliliği sayesinde her yaştan seyircinin içine sızabileceği fantastik bir evren sunuyor Wednesday. Aşağılık komplekslerini hiçbir yere sığdıramayan, sızdıran çöp poşeti J.K. Rowling’in çok lazımmış gibi yirmi yıllık filmleri dizi formatında yeniden uyarlatarak gündemi meşgul ettiği bir dönemde Wednesday gibi başarılı alternatiflere ne kadar ihtiyaç duyduğumuz ortada. Addams ailesinin tuhaf dünyasını, tüm garipliklerin yuvası Nevermore Akademisi’ni ve her seriye sığdırılan bir büyük macerayı, Rowling sefili için bile ilham kaynağı olmuş “Kim yaptı?” gizemiyle harmanlayarak seyircisinin ilgisini diri tutuyor. Eksik kalan tek şey, mutlak bir kötünün yokluğu. Fakat bu da dizinin her kapıyı aralık bırakıp fenalıkları asla temelli defetmeyen tavrıyla dengeleniyor. İkinci sezonu da külliyatının tuttuğunun bilinciyle tasarlanmış. Her bölümü uzun metraj hissi veren, adrenalin dozu yüksek bir seyirlik.

Jenna Ortega’nın üzerine eldiven gibi oturan Wednesday Addams’ı, Nevermore’daki ilk yılında herkesi bir iblisten kurtarmasının ardından okulun en popüler kızı unvanına erişmiş hâlde buluyoruz bu kez. Tabii ki Wednesday bu ilgiden hoşnut değil. Yeni ve pek büyük hayranı Agnes (Evie Templeton), uzun vadede işine yarayacak olsa da onun buz gibi duruşuyla hızla geri püskürtülüyor. Derken dingin sular hemen dalgalanıyor. Ansızın gelen öngörüleri Wednesday’i burun kanamalarıyla uğraştırıyor; hayat dolu oda arkadaşı Enid’in (Emma Myers) yaklaşan sonunu görüp buna engel olmaya çalışıyor. Nevermore’un yeni müdürü rolünde izlediğimiz Steve Buscemi’nin de er ya da geç başımıza dert açacağının sinyalleri erkenden veriliyor. Bir tarafta Addams evi de karışık. Erkek kardeşi okula başlıyor ve bir zombiyi başlarına sarıyor. Annesi Morticia ise büyükannesiyle iletişime geçmesini gerektiren tuhaf olayların içine düşüyor. Yeni müzik öğretmenimiz Billie Piper ve Enid’in gönül meseleleri de cabası. Bitiyor mu? Bitmiyor. Her saniyesini yeni bir heyecanla doldurmaya çalışan dizi, ilk sezonun kökü kurutuldu sandığımız kötülerini de tekrar sahneye sürmekten geri kalmıyor.

Wednesday

Nefes aldırmayan ikinci sezonu tam ortasından bölerek yayınlamayı seçen Netflix, umarım bir gün bu binge modelinin artık zarar ettirdiğini idrak edecek. Düşünün, dizinin son dört bölümü bu yazıyı yazmadan sadece on gün önce yayınlandı ama şu an Wednesday’i konuşan kimse yok. Afişler sokaklara asıldı, kadro birkaç programa sürüklendi, Lady Gaga göründü, şarkısını piyasaya sürdü ve 48 saat içinde hepsi unutuldu gitti. Sezonu ikiye bölme stratejisi, platformun hâlâ sosyal karşılık aradığının işareti aslında. Momentumunu birkaç günde kaybeden, pek pahalı projelerinin izleyiciye ulaştığına şüphe olmasa da kültürel etkisi hızla eriyor. Netflix artık televizyonla yapışık bir kavram; her evde çatal bıçak kadar demirbaş bir varlık. Yalnız aynı zamanda, her geçen gün daha az iz bırakıyor.

Wednesday’in ikinci sezonunda, hızlı tüketimin dumanını çabucak söndürdüğünün bilinciyle alınmış kararları fark etmemek mümkün değil. Neredeyse her bölüm cafcaflı bir karşılaşma barındırıyor. Mutlaka bir köşeden yeni bir konuk oyuncu beliriyor. En basit rolde Lady Gaga kullanılıyor, kısacık ekran süresi üzerinden de bir şarkısına yeni bir viral dans sahnesi eklenmeye çalışılıyor. Sanki sete girmeden önce senaryo odası kadar Netflix’in pazarlama odasında da mesai yapılmış. Başka bir diziden söz ediyor olsak, bu hesaplılık yapay bir tat bırakabilirdi. Ama en başında Harry Potter’la aynı nefeste andığım Wednesday, zaten böyle bir kaygının ürünü. Dolayısıyla bu strateji göze batmıyor, aksine işlevini yerine getirdiği için dizinin içinde kolayca kabul görüyor. Belki sürekli bir koşuşturma ve maceraya bağlı kalma telaşının ivmeyi zaman zaman düşürmesi eleştirilebilir.

Wednesday

Bugün sorsanız neler yaşandığını baştan sona anlatamayacak, birkaç kilit sahne dışında ilk dört bölümle son dört arasındaki farkı tarif edemeyecek olsam da seyir hâlindeyken Wednesday’in rüzgârına kapıldığım için şikâyet etmeyeceğim. Setler, kostümler, müzikler ve bir televizyon dizisi için fazlasıyla cömert efektler hem görsel hem de işitsel tatmin sağlıyor zaten. Genç kadronun üç yılda yetişkin forma erişmesi, bizim lise dizilerini hatırlatan ufak uyumsuzluklar yaratsa da Wednesday’i ergen kalp çarpıntıları için izlemiyoruz. Monoton şakaları, olay içinde olaylı koşturmacası, korku soslu numaralarıyla Wednesday tam da olması gerektiği gibi. Laboratuvar ortamında tasarlanmış anlatısını en yüksek formda servis ediyor ve köşesine çekiliyor. Bu mağazadan alışveriş yapmayı seçen izleyiciyi hayal kırıklığına uğratmayan sezonlarla da yoluna devam edecektir. Henüz itirazımız yok.


Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin