But Perşembe

But Perşembe: Ellerim Bomboş, Yüreğimde Bir Sızı

Yayınlandı

on

Six Feet Under ile But Perşembe’de repo yaptığım bölümlerin sonuna yaklaşırken, ilk sezon finali de ufukta göründü. Buraya kadar gemiyi terk etmeyip HBO Max üyeliğinin hakkını vererek izledikçe Oscar Boy’a uğrayan herkese selam olsun. Peki bugün hangi bölümleri konuşacağız? Game of Thrones’daki işçiliğiyle tanıdığımız Jeremy Podeswa’nın yönettiği “Life’s Too Short” ve beşinci bölümden sonra bir kez daha yönetmen koltuğuna dönen Kathy Bates imzalı “The New Person” bölümleri sırada.

Hayat Gerçekten Çok Kısa

Ölümden uzaklaşmış, karakter gelişimlerine odaklanmaya hazırlanmışken Six Feet Under bu bölümün açılışında yine bizi dibe çekiyor. Claire’in ağzına ayağını sokup emdiren, evlat olsa eldivenle seveceğimiz Gabe, ailesinin yokluğunu fırsat bilip kendisi kadar sevimsiz bir arkadaşını bilgisayar oyunu oynamak için eve çağırıyor. O sırada 7 yaşındaki kardeşini kendi hâline bırakınca felaket geliyor. Çocuk annesinin odasında bir silah buluyor ve oyuncak sanıp kurcalarken kendini vurarak ölüyor. Hoş geldik bir başka cenaze törenine… Doğal olarak kalkış noktası yine Fisher & Sons.

Bu ölümün en çok etkilediği ismin Claire olması bir sürpriz değil. Bela mıknatısı Claire, Gabe’e akıl almaz bir empatiyle yaklaşıyor ve onu kollamaya girişiyor. Evine gidip kontrol ediyor, yalnız acı çektiğini görünce üzerinden tüm suçluluk duygusunu ve acısını alıp yok etmek istiyor. Gabe’in hadsiz üvey babasının tüm faturayı oğlana kesmesi de Claire’in merhametine katalizör oluyor. Böylece ikili, özürsüz de olsa yeniden bir ortak noktada buluşuyor. Ne de olsa ölüm, emilen parmaklardan ya da kopmuş bir ayaktan çok daha gerçek.

David ise gençlik iksiri Kurt’le daracık siyah tişörtleri giyip dans pistlerinde savrulmaya devam ediyor. Fantezi odalarında tatmadığı duyguları tatmin ederek keyif çatıyor, her şeyin üzerine sert bir silikon çekip sızdırmayı engellemeye çalışıyor. Ama gece kulübünde kimyasallar eşliğinde ritme ayak uydururken Keith çıkıyor karşısına. Üstelik yanında başkası da var. David kanadığını göstermemeye çalışsa da dilini tutamıyor ve sözleriyle ikisini birden çarpıyor duvara. Kurt fantezisinden uyanışı da tam bu noktada gerçekleşiyor. İki beden küçük tişörtünün polyester karışımı sıkmaya başlıyor, çektiği silikon artık sızdırıyor. Ama David’in şu an bu akıntının nereden geldiğini çözmeye vakti ve tabii yine niyeti yok.

Kurt aslında sıradan, anlamsız, sadece boşalmak için kullandığı bir obje. Fisher & Sons’daki ölülerden farkı yok David için. Onlar para kazandırıyor, Kurt ise haz sağlıyor. Kurdukları iletişim hep uçurumun kenarında. O kadar düz bakıyor ki hayata, bakışının sınanmasına tahammül edemiyor Kurt. David bile ters köşe oluyor bu inatçı tavır karşısında, kendini bağnaz sanıyor bir an. Neyse ki gerici bir yerden beslense de, Kurt’ün başkasıyla öpüşmesini bahane ederek barı terk etmesinden duyduğum memnuniyeti tahmin edersiniz. Zaten Keith’e göründük, görev tamam. Kurt, yırtılmış lateks gibi işlevsiz artık. Direkt çöpe!

Hâlâ kardeşinin kusursuz bir hayat yaşadığı yanılgısından çıkamayan Nate ise Brenda belasıyla yeni sınavında. Bölümün en sinir bozucu parçasını oluşturuyor burası. Cenaze levazımatçılığı lisans sınavından kalan Nate, bu iş için derisinin henüz yeterince kalın olmadığını düşünüyor. Brenda da fısatı görüp travma düzeneği kurmaya girişiyor yine. Neyse ki bu kez babasına çarpan otobüse bindirme manyaklığı seviyesinde değil. Brenda’yla birlikte yerel morgları dolaşıp ölü yakınıymış gibi yalanlar söyleyerek karşı tarafın hislerini anlamaya çalışıyorlar. Ama Brenda bu noktada sahneyi ele geçiriyor. Bir anda kanser hastası olduğunu uydurup kendi ölümü üzerinden performans sergiliyor.

Nate’in “Bugüne kadar bana yaptığın en korkunç şey buydu!” çıkışı not edilmeli. Farkında değil ama Brenda’nın tahammülfersa davranışlarını sürekli mazur görüyor. Onu bağlayan şey, 2000’lerin başında ana akım medyanın bu tip insanları farklı ve ilginç diye pazarlaması olmalı. Yoksa mantıklı bir açıklama bulamıyorum ben artık. Brenda konusunda tamamen hormonal düşündüğüne ikna oldum zaten de biriniz çıkıp benim bu Brenda nefretim boşa mı, değil mi onu da söylesin istiyorum diğer taraftan. Yıldım artık bu kadından çünkü.

Ve Ruth… Yanında aspirin diye taşıdığı kutuda aslında David’in sakladığı ekstazilerle hayatının macerasını yaşıyor. Löp löp yutunca Hiram’la yıldızların altında geçirdiği hafta sonu bir anda rengârenk oluyor. Ruth gülümseyince benim de içimde güneş açıyor vallahi. Bu sıkıcı adamı üstünden silkeleyene kadar çiçekçisinden klima tamircisine herkese kuyruk sallamasına da bayılıyorum. İlaçlı karmaşanın açtığı rüyalı kapıdan geçerek hem kendiyle hem evlatlarıyla hesaplaştı ve bir de üstüne Hiram’a unutulmaz, vahşi bir seks de armağan etti kraliçem. O tebessüm hiç eksik olmasın yüzünden!

Sorun Bende Mi?

Rico’nun yokluğunda Fisher & Sons’a geçici olarak Angela katılıyor. İlk andan, fazla kalıcı olmayacağı belli. Çünkü ölü bedenlere son rötuşlarını çeke çeke sınırları karışmış Angela, nerede duracağını ya da susacağını bilmiyor. Üstelik kimin lafını nereye taşıma hakkı olduğuna dair de bir fikri yok. Nate ve David iş görüşmelerinde ondan hoşlansa da, ölü bedenler hakkında tatsız şakalar yapması ve insanların özel hayatlarıyla ilgili aşırıya kaçan sorular sorması kısa sürede onu kurumun en istenmeyen parçası hâline getiriyor. Hele ki David’in özel hayatını hemen kavrayıp ona bir erkek ayarlamaya kalkıştığında ve sabahladığı gecelerin kokusunu çekinmeden yüzüne vurduğunda Angela’nın vedası kaçınılmaz oluyor. Rico için de eve dönüş çağrısı yapılıyor.

Angela’nın sahneden çıkışı, evde Nate’in Brenda’ya dair dertlerini dile getirmesine alan açarken Ruth da Nikolai’ın ilgisini test etmeye koyuluyor. Üstelik Billy’nin fotoğraf sergisinde. Hiram’la olduğundan çok daha gösterişli bir kılıkla buluşmaya giden Ruth, kendini yabancı hissettiği restoranda Nikolai’ın geçmişinden kopup gelen kadınların “yersiz bir merhaba”sına maruz kalınca rüyasından uyanıyor. Tuvalette sıkıştırıldığındaki çekingen tavrı tatlı olsa da, tek gecelik gönül maceralarına tanıklık edince Nikolai’ın dünyasına ait olmadığını çabuk anlıyor.

Tahmin edeceğiniz gibi Nate de sergide. Chenowith klanının bitmeyen gariplikleri arasında nefes almaya çalışırken bu kez duvara işerken çekilmiş bir fotoğrafıyla karşılaşıyor. Savunmasız bir anını rıza almadan fotoğraflayan Billy’e mi kızsın, bu görüntüden irkilen Ruth’u mu sakinleştirsin derken kriz dallanıp budaklanıyor. Chenowithlere göre ortada sorun yok tabii. Billy “müthiş yetenek”, Brenda ise “çocukluğundan beri dâhi.” Fotoğrafın öznesinin ne hissettiği tartışmaya değer mi? Ne münasebet!

Brenda–Nate tartışmaları on bölümdür aynı cümlelere takıldı kaldı. Taraflar bunu fark etmiyor bile. Ama Brenda her defasında yeni bir çıkış noktası bulmayı başarıyor. Bu kez kardeşi Billy’nin yara izlerini sergileyerek onu aklamaya çalışıyor. Avrupa’dayken intihar girişiminde bulunmuş, bileklerini dikine doğramış da bilmem ne… Brenda da aynı sırada Yale’i kazanmış ama gitmemiş. Kimin için? Billy için. Fisher’lar olmadan (açılıştaki ölü sahnelerini saymazsak) Chenowith kardeşleri ilk kez yalnız yakaladığımız bu bölümde, Brenda’nın Billy’ye karşı tavır alışı beni biraz yumuşattı gerçi, yalan olmasın. Bir de üstüne, bu bağ zedelendi. Brenda aile evine gidince annesinden öğreniyor ki Billy aslında intihar etmeye çalışmamış, bomba yaparken evi ateşe vermiş. İşte böyle, düşürün artık şu kardeşleri birbirine! Bir ensest imalı sahneye dahi tahammülümüz kalmadı.

David ise yabancılarla seks fantezilerine gömülmüşken tatmin edici bir hayatı olmadığını fark ediyor. Üstelik bir bölüm önce Keith’i gördüğünden beri kafası karmakarışık. Bu gazla yemek dağıtımı için gönüllü olacağını duyar duymaz alana koşuyor. Bir arbede sonrası Keith’le yalnız kalıp öpüşüyorlar. Ama Keith’in yeni bir sevgilisi var ve mesafeyi korumakta ısrarcı. Gece, Nate’in sergideki fotoğrafı üzerine bir sohbet ve eve sipariş edilen yemekle noktalanıyor. Keith’in merhameti yine göz hizasında ve epey hissedilir durumda. David’i ekstazi etkisinde görmüş olmanın kaygısıyla ona kol kanat geriyor. Fakat David, anın büyüsüne kapılıp sırf seks için Keith’e yalvarınca işler bozuluyor. Keith’in gözünde dev bir hayal kırıklığı beliriyor. Sevdiği adamın ona et muamelesi yapmasıyla gözlerini tiksinti sarıyor.

Claire cephesinde ise Gabe’i iyileştirme çabalarına tam gaz devam! Ölen kardeşinin yerine geçmeyi bile göze alıyor zaman zaman. Günün çoğunu Gabe’le geçiriyor, birlikte sergiye gidiyorlar. Claire, ondan resmi bir özür de koparıyor. Sevilmekten çok ihtiyaç duyulmanın verdiği önem hissiyle besleniyor. Bu denge bozulmadan ilişki bir süre de devam ediyor, ta ki Gabe babasının yanına gittiğini söyleyip ortadan kaybolana dek. Claire, babasının yıllar önce öldüğünü öğrenince bir kez daha ihanete uğradığını anlıyor. Nathaniel Sr.’ın ölümünden sadece aylar sonra, Gabe tarafından terk edilmenin ağırlığıyla eve dönüyor. Kafasında tek bir soru: Problem bende mi?

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version