Cannes Bülteni: Netflix Kargaşası 2.0

Cannes Bülteni: Netflix Kargaşası 2.0

Tilda Swinton, Jake Gyllenhaal (Okja)

Bu sene de Cannes sahillerinde güneşlenecek vakit yakalayamadım ama sosyal medya sağolsun hâlâ Croisette’in nabzını tutabiliyorum. Efendim sizinle son Cannes görüşmemizden bu yana ağız ishaline yakalanan jüri başkanı Pedro Almodovar’a bütün dünya tek bir ağızdan cevap verdi. O beyefendinin sahip olduğu ayrıcalıklara kolayca ulaşamayan pek çok genç sinemacının Netflix gibi portallar sayesinde bir fırsat yakaladığını, sinemayı öldürenin bu gibi kurumlar değil bu anlamsız açıklamalar olduğunun altı çizildi. Bir de üzerine mevzubahis filmlerden biri, Bong Joon-ho’nun yazın Netflix’e eklenecek Okja‘sı gösterildi ve garip bir şekilde film izleyenlerden geçer not aldı. Acaba tüm bu tartışmalar Joon-ho’nun kusurlarını bağışlamalarına mı sebep oldu diyorum. Altın Palmiye için favori gösterecek kadar uzun boylu olmasa da manasız tartışmaları gölgelemek adına belki jüri üzerine bir ödül atar.

Okja’dan hemen sonra Kornél Mundruczó’nun Jupiter’s Moon isimli tren enkazı gösterildi. Cannes’ın ana yarışmasında her sene muhakkak bir iki film “Bunu programa kim dahil etti?” sorusunu sordurtuyor zaten. 2017’de de kontenjandaki ilk açığı White God referansı sayesinde kayırılan Mundruczó kapatmış belli ki. Tabii aldığı tüm korkunç eleştirilere rağmen yönetmen kategorisinde iddiası olduğu da konuşulmakta. Festival sonlanıp tüm filmler gösterilene kadar ne derece bir tehdit oluşturduğunu bilemeyecek olsak da Mundruczó’nun adını bir kenara not etmekte fayda var.

Robin Campillo

Onu da sefere gönderdikten sonra gelelim Robin Campillo’nun 120 Beats Per Minute isimli AIDS dramasına. Eğer ki festival kapanışını bugün yapmış olsaydı Altın Palmiye’yi Laurent Cantet filmi The Class’in senaristi olarak tanıdığımız Campillo almış olurdu. Günümüzde özellikle prestijli festivallerde bir filmin hikâye anlatma kabiliyeti ve entelektüel değeri haricinde günümüz sorunlarıyla akrabalık bağları da değerlendirmeye alınıyor biliyorsunuz. Ve kendini önemli hissetmek isteyen jüri üyeleri sayesinde (bilhassa Jessica Chastain & Almodovar) bu eli yüzü düzgün olduğu söylenen yapıma da Altın Palmiye yolları açılabilirmiş gibi duruyor.

Force Majeure ile Cannes’da birkaç sene evvel deprem yaratan Ruben Östlund’un yeni numarası The Square‘le ilgili tek bir kötü yorum okumadım. Lâkin gözüme çarpan bir Toni Erdmann benzetmesi sebebiyle Altın Palmiye ihtimalinin biraz düşük olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen ikincilik ve üçüncülükle kutsanır, en kötü senaryo dalında adı anılır Östlund’un. Kendini beğenmiş tavrı perdenin diğer tarafına aksettiyse işi zor.

Rihanna’nın doksanlar gözlük modasını geri getirdiği Kırmızı Halı’da da kayda değer bir hadise gerçekleşmedi henüz. Kapanışa geçmeden evvel her Cannes yazısında güncellemeyi düşündüğüm Altın Palmiye tahminlerimi prömiyerini yapmış filmleri kapsayacak şekilde konduruyorum. Hadi afiyet olsun!

Altın Palmiye mücadelesinde son durum:

  1. 120 BEATS PER MINUTE (Robin Campillo): Önemli hissettiren AIDS draması. Aman dikkat!
  2. THE SQUARE (Ruben Östlund): Bu filmi sene sonunda öve öve bitiremeyeceklerin plakasını şimdiden verebilirim.
  3. OKJA (Bong Joon-ho): Almodovar’ı ihraç ederlerse neden olmasın?
  4. WONDERSTRUCK (Todd Haynes): Ah biçimci Haynes, yine yaptın yapacağını.
  5. LOVELESS (Andrey Zvyagintsev): E artık bir başka bahara…
  6. JUPITER’S MOON (Kornél Mundruczó): No ma’am.

Yazar Hakkında

1990 doğumlu. Kuir. İkizler. 2009'da ödül sezonu portalı Oscar Boy’u kurarak sinema yazarlığına başladı. 2014’ten beri O Podcast’in moderatörlüğünü yapıyor. 2023 yılında da SİYAD üyesi oldu.

Yorum yazın...