#OB10: Son 10 Yılın En İyi 10 Performansı

#OB10: Son 10 Yılın En İyi 10 Performansı

Öncelikle herkesten özür dilemek istiyorum tam da dekat listeleri internete düşerken içinde 2009 bulunan sıralamalarla karşınıza çıktığım için. Ama Oscar Boy’un 10. yılını kutlamamız ve kuruluşumuzun 21 Eylül 2009 olması sebebiyle tüm bu kargaşa. Umuyorum düzeninizi bozmamış, aranızdaki benim gibi mini mini obsesif kompülsif bozukluk sahiplerinin başını ağrıtmamışımdır. Şimdi… Son 10 Yılın En İyi 10 Dizisi ve Son 10 Yılın En İyi 10 Film Müziği diye çıktığım yolda bugün artık esaslı kısıma atlıyor, son 10 yılın en iyi 10 performansını sıralıyorum. Tamamen öznel bir liste olduğunun altını çizeyim ki kan çıkarmak isteyen olursa azıcık destur çeksin. Haricinde yok canım o öyle olmaz diyenleri yorumlara, sosyal medyada nice saç saça baş başa kavgalara beklerim. Hadi sağ ayakla…

Bonus: MELISSA MCCARTHY
Can You Ever Forgive Me? (2018) ve Bridesmaids (2011)

Listelerimin hile yaptığım “Bonus” kısmında bu sefer Melissa McCarthy var. Üzerimde enteresan bir etkisi bulunmakta komedi menşeli aktrisin. Artık Gilmore Girls sayesinde kurduğum gönül bağından mı, yoksa çok yönlü bir oyuncu olmasından mı bilemiyorum. Ama en uyduruk filminde bile gözlerinde yaş gördüğüm gibi ben de açıyorum muslukları. Yalnız Can You Ever Forgive Me ile Bridesmaids’in yeri bambaşka. Bir tarafta sinemanın ikonik kuir karakterlerine (tabii bir de dostluklarına) unutulmaz bir halka ekliyor, diğer tarafta da inanılmaz bir kadro ve senaryonun tıkır tıkır işlemesi için canını dişine takıyor. Çok büyük hayranıyım ve değerinin az biliniyor olması beni çıldırtıyor, söyleyeyim!


Bir bonus daha: CATE BLANCHETT
Carol (2015) ve Blue Jasmine (2013)

Cate Blanchett’i bu listenin bir yerine iliştirmek için üstün bir çaba sarf ettim, ama olmadı. Sonra oturup neden diye sorguladığımda da performanstan ziyade o film yıldızı statüsüne hayranlık beslediğimi fark ettim. Evet, ben Blanchett’i izlerken karakterin kendinde kaybolduğum kadar o süperstar kumaşını da hissetmekten büyük keyif alıyorum. Kimileri Meryl için de söylüyor bunu ama aktif bir şekilde, her yer aldığı projede bize kendinden ufak bir parçayı armağan eden Kraliçe Blanchett için hissettiklerim bambaşka. Carol ve Jasmine karakterleri de 2010’lu yılların unutulmazları arasında öyle ya da böyle sayılmayı hak ediyor. Hatta adını içermeyen listeler beni dikkate almayın diye bas bas bağırıyor.


10. OLIVIA COLMAN
Tyrannosaur (2011)

Esas listeye girizgâhımızı da Olivia Colman ile yapıyoruz. Benim The Favourite ve hatta Broadchurch’ten de önce bu zat-ı şahane ile tanışmam 2011’e denk düşmekte. Britanya’nın ulusal mirası muamelesi göstermekten asla kaçınmadığım Colman, Cuban Fury gibi uyduruk bir romantik komedide dahi üç boyutlu, düşünülmüş bir performans ortaya koymayı başarmış, her jenerasyona denk gelmeyen çok özel bir aktris. Hep birlikte kabiliyetlerine delice hayran olma sebebimiz sadece alçak gönüllülüğü değil, oyunculuğu basit bir şeymiş gibi gösterebilmesi de ayrıca. Tyrannosaur ise benim için kariyerinin zirvesi. O kırılgan, eğilip bükülmüş, baş kaldırmak için dayanak arayan kadının finaldeki duygu boşalmasının eşi benzeri yok. Çığlık çığlığa, avuçlarımız kızarana kadar ayakta alkışlamalık!


9. MICHELLE WILLIAMS
My Week with Marilyn (2011)

Son 10 seneden konuşulmaya değer o kadar çok Michelle Williams performansı var ki… En tazesinden Fosse/Verdon, kalbimizi parçalarına ayırdığı Take This Waltz, göz pınarlarımızı kurutan Blue Valentine… Ama benim favorim, belki Oscar’la yatıp Oscar’la kalktığımdan, belki de Marilyn Monroe takıntımdan olabilir bilmiyorum, kesinlikle My Week with Marilyn! Büyük ödüllerin yakın tarihindeki en büyük haksızlıklardan biri Williams’ın olduğu kategoride küf kokulu bir performansla Meryl Streep’in ve Mustafa Uslu filmlerinden beter senaryosuyla asap bozan The Help’ten Viola Davis’in konuşulmasıydı. Hâlbuki “They always look right at the start.” derkenki tavrı Marilyn’in dününü bugünü tek başına özetlemeye yetiyordu. Al işte kırdın, kırdın!


8. MO’NIQUE
Precious (2009)

Top 10’un Oscar ödüllü iki performansından biri Precious ile gözüküp ardından kaybolan Mo’Nique hanımefendiye ait. Gerçi bu yok oluşun arkasında filmin tanıtımını yapmak için asla uğraş vermemesi, ücretimin karşılığı sadece oyunculuğumdu tanıtım istiyorsanız daha fazlasını talep ediyorum demesi ve sözde Oprah Winfrey-Tyler Perry-Lee Daniels üçlüsünün çıkan fırsatların önüne taş koyması vardı. Neyse, konumuz bu değil. Yine final kısmına denk düşen bir boy göstermeden bahsedebiliriz bu performansta da. Mariah Carey’nin moderatörlüğünü yaptığı o yüzleşmede oyunu büyüdükçe büyüyor ve Mo’Nique aktrisliği askıya alıp resmen Mary oluyor.


7. TAHAR RAHIM
A Prophet (2009)

Aklımın almadığı performanslar listesinin biri de Cezayir asıllı Fransız harikası Tahar Rahim’den çıkma. Top 10’un üç böceğinden biri olma şerefine erişmiş Rahim’in A Prophet’ta beni derinden sarstığı anlar çok. Ağzına jilet yerleştirmek için ayna karşısında gözleriyle oynayarak verdiği egzersize mi yoksa meşhur araba sahnesindeki gözle görülür duygu geçişlerine mi daha fazla hayranım karar veremiyorum. Yüzde yüz emin olduğum tek bir şey var, A Prophet bir taşyapıt, Tahar Rahim de değil son 10 yılın, bütün sinema tarihinin dört başı mamur performanslarından birini veriyor. İtirazı olan asla konuşmasın. Sussun ve gidip A Prophet izlesin!


6. BRAD PITT
Moneyball (2011)

Brad Pitt bu sezon kariyerinin bilmem kaçıncı baharını yaşıyor ve muhtemelen de bir Oscar ile sonlanacak bu yüz milyonuncu yükselişi ama kimseler kusura bakmasın, biz hayal dünyamızda çoktan verdik ödülünü. Bennett Miller harikası Moneyball’da kendi zirvesini çoktan tattırdı izleyiciye. Aynı seneye The Tree of Life gibi bir oyuncunun yönünü kolayca kaybedebileceği bir tekstten de mucizeler yarattığı performansını sığdıran Pitt’in çok yönlü bir aktör olduğunu anlamak isteyenler için buradak rolü biçilmiş kaftan. Bilhassa kızının onun için bestelediği şarkıyı dinlerken ve edindiği mevkideki kontrolünü bütün otoritesiyle gösterirken ekonomik oyunculuk seven ben denize orgazmlardan orgazm beğendirmişti.


5. ADÈLE  EXARCHOPOULOS
Blue Is the Warmest Color (2013)

Hiçbir şey belirtmeden, sadece d’uh desem yeterli gelir herhâlde ama hadi kırmayayım sizi. Çok sevdiğim eşcinsel öykülerin, özellikle de lezbiyenler hakkında olanların, daima heteroseksüel erkekler tarafından yapılmış olmasıyla problemim büyük. Bir de Blue Is the Warmest Color’da iki başrol oyuncusunu cinsel tacize varan bir abartıyla çalıştırmış Abdellatif Kechiche’den bahsediyoruz, malum. Ancak bu yangın yerinin ortasında oyunculuğa yeni yeni başlayan Exarchopoulos öyle bir döktürüyor ki… Ekrandan taşan gerçekliğini seksi olmasıyla bağdaştıran cis hetero sayısı gırla. Ama mümkünse hafife almayalım, coming of age filmlerinde yeni bir sayfa açan Exarchopoulous’un, karakterin savunmasız kaldığı anlardaki oyununu başa sarıp sarıp izleyelim ve nasıl bir yetenekle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha hatırlayalım.


4. NATALIE PORTMAN
Black Swan (2010)

Bir d’uh daha kondurayım şuraya. Aronofsky’nin Black Swan’ı, mother’ı izledikten sonra “Acaba ona da geri dönsem kör kör gözüm parmağına metaforlarla fenalık geçirir miyim?” diye sordursa da henüz hatırasını kirletebilen olmadı. Natalie Portman’dan gelen asrın performansı ile iyice pekişmiş bu taşyapıtın Oscar’dan yana yüzünün adam akıllı gülmüş olması da beni ayrıca mutlu ediyor, eklemek isterim. Ama tabii asıl meselemiz acısını, hırslarını, umutlarını tek bir mizansene sığdırabilmiş Portman ve onu ilahlık mertebesine eriştiren oyunu. Ne acıdır ki Portman’dan bu yana bize aynı heyecanı yaşatan bir başka delilik işi göremedik Oscar sahalarında. Gerçi endüstride iklim değişiyor, kadınlara verilen roller her yaşın baharını filizlendirecek bir noktaya doğru yol alıyor. Umutlar tükenmesin!


3. TIMOTHÉE CHALAMET
Call Me by Your Name (2017)

Chalamet’yi abartıyorsunuzcular ve Chalamet’nin yaptığı her şeyi ilahlaştıranları şöyle kenara alıp isimden, film haricindeki personasından bağımsız bir değerlendirme yapalım… Bir kere her kuir bireyin tanıdık bulabileceği bir deneyimi anlatıyor Aciman’ın romanı. Luca Guadagnino da romanın özündeki arka plana sığmış yaz hissiyatını filmin iliklerine kadar enjekte edip belki tam olarak sadık değil, ama ruhu aynı bir başyapıta dönüştürüyor orijinal materyali, bunda hemfikiriz değil mi? Chalamet’nin üstüne koyduğu ise sevdiceğini ailesiyle bağıra çağıra paylaşamayanların, el ele diyar diyar gezemeyenlerin hüznünü minicik nüanslarla verebilmesi yalnızca. Hiç bize tatava yapmayın. Tonlarca heteroseksüel romantizmini baş tacı edip, olmayacak performansları yücelttiniz. Chalamet Bey, hepsini şömine karşısında katlayıp cebine yerleştiriyor, trene veda edip telefon kulübesinde irinini akıtıyor. Hâlâ kabul edemiyorsanız yallah Hollywood Boulevard’a!


2. LESLEY MANVILLE
Another Year (2010)

Lesley Manville oynadığı en kötü işte bile (öhöm Harlots), kendisinin on misli role sahip sahne arkadaşlarını tek cümle ile ezebilme meziyetine sahip çok yetenekli bir aktris. Şöhretin kapısına geç uğraması, sektörün ucu bucağı bulunmayan cinsiyetçi tavrı önüne gelen rollerin skalasını biraz zayıflatmış olabilir ama bukalemunluk vaziyetinde Tilda Swinton’a ders verecek bir kalibrede kanaatimce. Another Love’daki Mary de artık nirvanası, bir taraftan da ele güne oyunculuk dersi. Mike Leigh’nin en meziyetliyi bile kıskandıracak kaleminin de yardımıyla Manville zengin rolünü bambaşka bir seviyeye taşıyor. Üzerine söyleyecek sözü olan, kusur bulabilen varsa dinlemeye hazırım. Ama yok! Cidden yok!


1. PAULINA GARCIA
Gloria (2013)

Zirvede başka birinin olacağını düşünmediniz umarım. Paulina García’nın aktrisler için şahane geçen 2013’te uluslararası bütün rakiplerini aşıp zirveye ulaşmasının tek bir sebebi vardı bence, o da bize bir film izlediğimizi unutturup Gloria ile tamamen bütünleşmesiydi. Hâlâ García’yı başka projelerde görüyor ve kafamda bir türlü bağ oluşturamıyorum. Çünkü filmografisinden tek başına çekilip transformasyonun en hakikatlisini yaşatanların bulunduğu başka bir rafa çekilmeyi hak ediyor bu çalışması. Küçük heyecanları, radyoya eşlik edişleri, kahkahalarla sonuçlanan intikamı ve finaldeki umursamaz dansı… Yok yok, üstüne daha iyisi gelmeyecek bir süre daha, bu belli.


Bunları niye sığdıramadım diye ağladığım kısımda Joaquin Phoenix (Her), Leonardo DiCaprio (The Wolf of Wall Street), Colin Firth (A Single Man), Jason Segel (The End of the Tour), Tilda Swinton (I Am Love), Isabelle Huppert (Elle), Jenny Slate (Obvious Child), Marion Cotillard (Two Days, One Night), Regina Casé (The Second Mother), Toni Collette (Hereditary), Kathryn Hahn (Private Life), Jacki Weaver (Animal Kingdom), Sareh Bayat (A Separation) var. 

Yazar Hakkında

1990 doğumlu. Kuir. İkizler. 2009'da ödül sezonu portalı Oscar Boy’u kurarak sinema yazarlığına başladı. 2014’ten beri O Podcast’in moderatörlüğünü yapıyor. 2023 yılında da SİYAD üyesi oldu.

2 Yorum

  1. Metin

    Keşke olsaydi; Shahab Hosseini (Bir Ayrılık, Satici), Matthias Schoenarts (yanlış yazdım galiba… Bullhead, rust and bone), Micheal Fassbender( Shame ve Hunger).

    Yanıt
  2. Geri İzleme: #OB10: Son 10 Yılın En İyi 10 TV Performansı – Oscar Boy

Yorum yazın...