Oscar Panorama: Festival Aritmetiği

Oscar Panorama: Festival Aritmetiği

Bu sezon startını verdiğim Oscar Panorama yazı serisi sizleri yarışın son durumuyla ilgili bilgilendirmek, tahmin listelerimi güncellediğimi haber vermek için iyi bir araç bittabi ama sosyal medyada iki üç etkileşim alırım diye s*çılan tespitlerin sahiplerine de kendi blogumda bir workshop yapıyormuş, eğitiyormuş gibi hissediyorum nedense. Filmleri izlemeden tahmin yapma sanatında iki derse böldüğüm Dağıtımcı Bilimi faslını kapatıp, bu sefer de dereyi görmeden paçaları sıvamayın diyerek festival ipuçlarını konuşacağım izninizle. Ve biraz da herkesin erken favori bellediklerinin, bence, neden yarışın en ön sıralarında olmadığını ispatlamaya çalışacağım. Öhöm The Post… Kemerlerinizi bağladıysanız başlıyoruz!

Not: İstatistikleri toparlarken bilhassa festival gösterimlerinin değer kazandığı 2009 – 2016 arası En İyi Film adaylarını dikkate aldım ve içeride/dışarıda matematiğimi de sadece bu dal üzerinden yapmaya çalıştım.

Mudbound

SUNDANCE (Ocak)

Mini mini bağımsızların ilgi toparlayabilmek, henüz bir önceki senenin yarışı sonlanmamışken dağıtımcı bulabilmek için uğradığı Sundance her sene Oscar yarışına birkaç film hediye eder oldu. Festivalden çıkan uğultuyu dinlemek yerine sadece sonucundaki ödüllere bakanlar, aman canım Me & Earl & the Dying Girl aday mı oldu sanki diyebilir ya da I Don’t Feel at Home in This World Anymore hiç de Akademi’nin ağzına layık değil diye itiraz edebilir. Ama söylediğim gibi, sadede değil genele bakmak lazım. Manchester by the Sea, Brooklyn, Boyhood, Whiplash, Beasts of the Southern Wild, The Kids Are All Right, Winter’s Bone, An Education ve Precious prömiyerini Utah’daki özendiren festival alanında yapıp geldi En İyi Film aday listesine. Bu sene de benzer bir kaderi paylaşabilecek iki dev film var elimizde Sundance’de görücü karşısına çıkmış. Bunlardan birincisi yaz sıcağını yıl sonunda tekrardan yaşatacakmış gibi hissettiren Luca Guadagnino’nun Call Me by Your Name isimli yeni oyuncağı. İlk LGBT galibimizden sonra tekrardan benzer bir zafer göreceğimizi iddia etmek belki çok iyimser bir yaklaşım. Lakin ABD’deki durum ortada. Liberaller, Trump’ın cehenneme çevirdiği ülkede pozitif bir mesaj verecek filmi arıyor.

Sundance’de ilgi çekip gelmiş diğer prestijli yapım ise Mudbound. En İyi Film adaylığı iddiası çok yüksek olduğu gibi siyahileri konu alan öyküsü ve kadın yönetmeniyle de dönemin aranan anlatı şartlarını sağlıyor. Bu iki dev yapım haricinde gişede beklenmedik bir başarı elde eden Get Out‘un senaryo adaylığı koparacağı düşünülebilir. İzleyen herkesin Melissa Leo’nun ikinci Oscar’ını alması için çığlıklar atmaya başladığı Novitiate ve Hell or High Water’la daha geçtiğimiz sene önemli bir başarıya imza atmış Taylor Sheridan’ın imzasını taşıyan Weinstein destekli Wind River da dikkat çekici. Fragmanda bile Jeremy Renner’ın bugüne kadarki en iyi performansını izleyeceğimizin haberi veriliyor. Harvey Weinstein belli ki kolları sıvamış.

A Fantastic Woman

BERLİN (Şubat)

Berlin Uluslararası Film Festivali için Oscar yarışçısı üretiyor demek güç. Sundance’den bağımsız olarak daha büyük yönetmenlerin gittiği ve genelde ABD dışı yapımların boy gösterdiği bir etkinlik. Geçmişteki tek örnek The Grand Budapest Hotel. Ama o da buraya uğradıktan sonra gişede stüdyosuna iyi para kazandırmış, Wes Anderson’ın en iyisi olduğuna dair eleştirilerle kutsanmıştı. Anderson’ı kucaklamak isteyen Akademi için de iyi bir bahane oldu tabii. Geçtiğimiz Şubat ayındaki Berlin seçkisine baktığımızda En İyi Film dalındaki mücadeleye transfer olabilecek bir film göremiyoruz. Ama belki, o da belki, Sony Pictures Classics’in dağıtım haklarını satın aldığı A Fantastic Woman başrol oyuncusuna sezon içerisinde birkaç adaylık getirir.

The Florida Project

CANNES (Mayıs)

Takip etmesi pek keyif veren Cannes son dönemde Hell or High Water, Mad Max: Fury Road, Nebraska, Amour, The Artist, Midnight in Paris, The Tree of Life, Inglourious Basterds, Up gibi prestijli filmlere ev sahipliği yaparak Oscar’ın en büyük kategorisindeki yarışa katkıda bulundu. Bu yıl aynı rotayı takip edebilecek yapımların sayısı oldukça kısıtlı. İçlerinde en çok Wonderstruck, Stephen Daldry’nin Extremely Loud & Incredibly Close’u gibi duyguları sömürerek bir şeyler başarabilirmişe benziyor. Ama aldığı pozitif eleştirilerde bile tutku faktörü yer almadığından büyük beklentilere girmememiz gerekiyormuş gibi hissediyorum. Yalnız The Florida Project yılın sürprizi olabilir. A24’un filmi daha evvel Room ve Moonlight’ı gösterime soktuğu aralıkta seyirci karşısına çıkaracak olması dikkat çekici. Kimileri Sofia Coppola’nın The Beguiled ile yarışa dahil olabileceğini iddia etmekte. Ama eleştirmenler haricinde pek de yüz bulamayan yeni Coppola filmi daha şimdiden unutulmuşken, dört ay devam edecek ödül sezonunda nasıl dayansın? Netflix’in Adam Sandler’lı yeni filmi The Meyerowitz Stories‘i hiç konuşmuyorum bile. Beni işkillendiren, acaba The Lobster sonrası Yorgos Lanthimos’u senaryo dalının dışında da yarışmaya dahil edebilir mi dediğim The Killing of a Sacred Deer‘a dikkat etmek gerek. The Florida Project’le aynı ay içerisinde tatlı bir zafer elde eden A24 Films’i tekrardan zirveye taşımaya çalışacak.

The Shape of Water

VENEDİK (Eylül)

Venedik hiç çaktırmadan her sene yarışa en az bir film hediye eden uğrak bir nokta oldu ödül sezonu yarışçıları için. Şöyle bir geriye baktığımızda Arrival, Hacksaw Ridge, La La Land, Spotlight, Birdman, Gravity, Philomena, Black Swan, The Hurt Locker gibi Oscar mücadelesine varlığıyla ciddi anlamda katkıda bulunmuş dev projeler görüyoruz. Öyle ki eğer La La Land kazanmış olsaydı üç sene üst üste En İyi Film ödülünün prömiyerini Venedik’te yapmış adaya gittiğini görmüş olacaktık. Bu sene tekrardan Venedik semalarına dönmememiz için ise bir engel yok. Alexander Payne’in test gösterimlerinde sözde beğenilmeyen yeni filmi Downsizing dikkat çekiyor. Değişmeye açık olan Akademi’nin bu Spike Jonze – Charlie Kaufman iş birliğinde yapılmış gibi duran abartısız bilimkurguya ilgi göstereceğine eminim. Bir de Guillermo del Toro’nun Sally Hawkins performansıyla parlaması beklenen The Shape of Water‘ı var. Tek tereddütüm Fox Searchlight’ın filmi pek kıymetli yapımlarını oynattığı Ekim’e değil de daha küçük kategorilerde yarışan Wild, Jackie, Crazy Heart görmüş Aralık’a kondurması.

Bitti mi? Hayır. Stephen Daldry ve Judi Dench’i bir kez daha bir araya getiren Victoria & Abdul, geleneksele takıntılı Akademi üyelerinin ilgisini çekecektir. Eğer ki beğenilirse vizyon tarihine rağmen Darren Aronofsky’nin Mother! isimli yeni psikolojik draması da bir şeyler yapabilir. George Clooney’nin tekrardan yönetmenlik koltuğuna oturduğu Suburbicon pek umut vermese de Frances McDormand’ı izlemeye doyacağımız Three Billboards Outside Ebbing Missouri‘ye dikkat. Aynı şekilde Andrew Haigh’den Lean on Pete ve Paolo Virzi’den The Leisure Seeker için de heyecanlanmak mümkün. Ama iki film de 2018’e ertelenme ihtimaliyle karşı karşıyalar şu an, hem de dağıtımcıları olmasına rağmen.

Darkest Hour

TELLURIDE/TORONTO (Ağustos/Eylül)

İşte asıl hazine avı burada! Filminiz isterse sene başında Sundance’de ya da Berlin’de gösterilmiş olsun, Cannes’dan sonra ABD’ye uğramasın, Venedik’te 1-2 gün evvel prömiyerini yapsın hiç fark etmez; eğer ki ödül sezonunda adınızı duyurmak istiyorsanız Telluride ve Toronto ikilisinden en az birine uğramanız şart! Yol haritasının kolayca çizilebildiği, En İyi Film ödülüne rahatça uzanılabilecek bir noktada gerçekleşiyor iki etkinlik arka arkaya. İlk kez bu iki festivalden birinde gösterilmiş En İyi Film adayları listesinde Moonlight, Room, The Imitation Game, The Theory of Everything, 12 Years a Slave, Dallas Buyers Club, Argo, Silver Linings Playbook, The Descendants, Moneyball, 127 Hours, The King’s Speech, A Serious Man, Up in the Air var. Ama dediğim gibi Sundance – Cannes – Venedik çıkışlı pek çok film de buraya uğramayı ihmal etmemiş. O yüzden ekstra ilgi göstermek istiyorum izninizle.

Eldeki en erbezli filmle, Joe Wright’ın Churchill biyografisi Darkest Hour ile başlayalım. Fragmandan klasik bir hikaye anlatımı izleyeceğimize ikna etsek de kendimizi, Gary Oldman ile Kristin Scott Thomas’ın alacağı adaylıklardan öteye geçirebilecek bir film var sanki elimizde. Bence festival seçimlerine göre seçeneklerin sayısını azaltacak olursak Venedik’ten Downsizing ve The Shape of Water ile En İyi Film için kağıt üzerinde en çok iddiası olan üçüncü yapım Darkest Hour. Harvey Weinstein’in elindeki bir diğer film Mary Magdalene ile tarihlerini değiştirerek bu seneki Lion’ı olacağının sinyallerini verdiği The Current War‘u buraya getirmesi de dikkat çekici.

Henüz dağıtımcı arayanlardan Hostiles, Woman Walks Ahead, The Wife, Kings ve Disobedience için heyecan yapmanın tepkileri görene kadar bir anlamı yok. Battle of the Sexes‘ın da erken vizyon görecek olması ciddiye alınması gereken bir handikap. Lakin üç aşağı beş yukarı farklı zaman dilimlerinde aynı şeyleri anlatacak Breathe ile Stronger ödül mevsiminde ilgi göreceğe benziyor. Sony Pictures Classics’in aniden satın aldığı Film Stars Don’t Die in Liverpool, Bening’in 20th Century Women ile alamadığı adaylığın intikamı için debelenecek, Greta Gerwig’i ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturtan Lady Bird ise tepkilere bağlı olarak bir Oscar kampanyasıyla kutsanacak. Margot Robbie için adı anılan I, Tonya da hangi yıl gösterime sokulacağını belli edecek.

Wonder Wheel

NEW YORK (Ekim)

Bridge of Spies, The Martian, Captain Phillips, Her, Life of Pi, Lincoln, Hugo, The Social Network… New York Film Festivali, ödül savaşına dahil olan meşhur yönetmenlerin tam da eleştirmen birlikleri ödüllerini dağıtmaya başlamadan evvel rüzgarın yönünü değiştirebilmek için ziyaret ettiği kilit adreslerden bir diğeri. Bu sefer de ellerinde Amerikan sinemasının iki değerli ismi Richard Linklater ve Woody Allen var. İki yönetmen de Amazon’a emanet ettikleri filmlerinin denemesini burada yapacak. İşte tam bu noktada vizyon tarihlerini de dikkate alarak Linklater imzalı Last Flag Flying‘e bilhassa En İyi Film kategorisinde daha çok güvenildiğini eklemek istiyorum. Çünkü Amazon, Manchester by the Sea ile deneme yaptığı Ekim ayını layık görmüş. Allen’ın Kate Winslet’e yeni bir adaylık hatta ikinci Oscar’ı getirebileceği söylenen Wonder Wheel‘i bir tık daha geri planda.

The Papers

AFI (Kasım)

Lion, The Big Short, American Sniper, Selma gibi yıl sonunda gösterime girecek, ama oylamadan önce bir rüzgar yaratabilmek için çok geç kalmak istemeyen filmlerin buluşma noktası AFI’la ilgili henüz elimizde bir bilgi yok. Program ilerleyen aylarda duyurulacak. Ama eğer ki yetişirse Steven Spielberg’ün The Papers‘ı ve Paul Thomas Anderson’ın Phantom Thread‘i buraya mutlaka uğrayacaktır. Uğrayamazlarsa da erken gösterimlerle bir şekilde yarışa yetişmeleri şart. Çünkü Oscar mücadelesi, Aralık’ın son haftasında dilencilik yapmaya kalkışan filmlere artık pek yüz vermiyor.

The Greatest Showman

VİZYONDAN YARIŞA

Söz konusu ödül mevsimi olduğunda yıl, gösterime giren filmlerin dağılımı sebebiyle Ocak’tan Eylül sonuna ve Ekim’den Aralık sonuna olmak üzere ikiye ayrılıyor. Daha evvel ilk yarıda gösterime giren En İyi Film adayları Toy Story 3 (Haziran), Inception (Temmuz), The Help, District 9 (İkisi de Ağustos) olmuş. Görüldüğü gibi aranan şey ya ciddi bir eleştirel başarı ya da reddedilemeyecek gişe rakamları. 2017’de bu kurallara uyabilen iki yapım var elimizde: Birincisi tabii ki de Dunkirk. Ne olursa olsun Nolan’ın son filminin adaylar arasında kendine yer bulacağından eminiz. Ödülü alamasa bile fanboyların çenesini kapatmak üzere hazır bulunacak. Diğeri ise District 9 örneğiyle biraz olsun bağdaştırılabilecek The Big Sick. Uzun zamandır romantik komedi türünden bir yapıma böylesine ilgi gösterilmemişti. Sanıyorum Kumail Nanjiani gibi göçmen nesilden gelen bir Amerikalı’nın da yazar/oyuncu olarak projenin altında imzasının bulunması bir işe yarayacak.

Gelelim ikinci yarıdan filmlere… Kasım ayına kondurulmuş The Blind Side ve Aralık’ı mesken bellemiş Fences, Hidden Figures, The Revenant, American Hustle, The Wolf of Wall Street, Django Unchained, Les Miserables, Zero Dark Thirty, Extremely Loud & Incredible Close, War Horse, The Fighter, True Grit, Avatar. Demin adını andığım The Papers ile Phantom Threads yıl sonundan direkt Oscar savaşına dahil olabilecek yapımlar. Mary Magdalene de Harvey Weinstein’in çabalarıyla yine son haftalarda gösterime girmesine rağmen bir şeyler başarabilecek potansiyele, en önemlisi dikkat çekici oyuncu kadrosuna sahip bir başka yapım. Roman Israel, Esq.‘a ayrıca dikkat. Herhangi bir festivale uğramadan direkt Kasım ayında test edilecek yapım eğer ki gişede The Blind Side-vari rakamlar göremezse işi çok zor. The Greatest Showman‘la ilgili şüphelerim de fragmanla birlikte tavan yaptı. Umarım yanılıyorumdur. Ama dikkat ederseniz daha önceki örnekler de vizyona kadar beklemeden, daha öncesinde gösterimler yaparak buralara geldi. Tek sıkıntı En İyi Film ödülünü alacak kadar büyük tehdit oluşturabilmiş bir filmin yer almaması Aralık doğumlularda.

Evet, benden bu kadar. Tahminlerimi güncellemişken listelerimde ne tür mantıksal formüller kullanmaya çalıştığımı Oscar Panorama yazılarında, vakit buldukça göstermeye devam edeceğim. Dağıtımcılardan girdik, festivallerden çıktık. Bir sonraki buluşmamızda herhalde Telluride bitmiş, yarış azıcık olsun şekillenmiş olur. Bu sezon Oscar Boy’da pek çok değişiklik olacağının, kök salmış serilere yenilik getireceğimin de sinyallerini vereyim. Şimdi tahminlerime doğru koşun, yoksa düşersiniz.

Güncel Oscar Tahminleri
Film
Yönetmen
Erkek Oyuncu
Kadın Oyuncu
Yardımcı Erkek Oyuncu
Yardımcı Kadın Oyuncu
Özgün & Uyarlama Senaryo

Yazar Hakkında

1990 doğumlu. Kuir. İkizler. 2009'da ödül sezonu portalı Oscar Boy’u kurarak sinema yazarlığına başladı. 2014’ten beri O Podcast’in moderatörlüğünü yapıyor. 2023 yılında da SİYAD üyesi oldu.

3 Yorum

Yorum yazın...