Soul

Soul

Yönetmen: Pete Docter | Seslendirenler: Jamie Foxx, Tina Fey, Questlove, Phylicia Rashad, Daveed Diggs, Angela Bassett, Graham Norton, Rachel House, Richard Ayoade, Alice Braga, Wes Studi, Fortune Femister, Zenobia Shroff, Donnell Rawlings, June Squibb, Esther Chae | Senaryo: Pete Docter, Mike Jones, Kemp Powers | 100 dakika | Animasyon, Macera, Komedi

Toy Story, Finding Nemo, Ratatouille, Up, Wall-E, Inside Out, Coco ve daha nicesiyle söz konusu animasyon olduğunda zirveyi hiç kimselere kaptırmayan Pixar’ın, pandemi olmasa Cannes dahilinde prömiyerini yapmış olacak projesi Soul’a nihayet kavuştuk. Bir süredir Disney’in kardeş stüdyosundan çıkmış en iyi yapım olduğuna dair yorumlar sosyal medyayı meşgul etse de ne yazık ki ben bu trene atlayamadım. Çocuklardan çok yetişkinlere hitap eden bu yeni çıkarmalarında, yaradılışımıza dair soruların hepsini tek bir avazda tüketmeye çalışmış bütün başarılı Pixar işlerinde emeği bulunan Pete Docter. Stüdyonun bir şekilde tescillediği endişeler zincirinin potpurisi bile denebilir Soul’a. Varlığımızın başlangıç ve bitiş çizgileri arasında, ideallerimizden hayattaki anlamsız koşturmacaya kadar, okyanusu görmek isterken suda olduğumuzu unutmamıza dair sözde etli bir hayat dersi hatta. Kanlı canlı insanların yer almaması sebebiyle yedinci sanatın hep belli bir yaşa hitap ettiği düşünülen bu ayağında, üretimin başından beri mevcudiyetimizin amacı sorgulandığından ölümle olan münasebetinde sorgulamaların zirvesine ulaşılmasına artık şaşırmıyoruz tabii. Soul, durumun farkında olduğundan küçük seyircisinin ilgisini de ayakta tutabilmek için “önce/sonra” evrenlerini renkli detaylarla süslemeye çalışmış bu yüzden. Kah Graham Norton’ın Manhattan sokaklarında tabelalarla hokkabazlık yapan hippisi, kah takıntılı Avustralyalı muhasebecisi ile o kompleks dünyasında oyuncaklı bir şeyler vaat ediyor varoluşsal sancılardan oluşturduğu hız treninin boy sınırına takılanlara. Fakat daha evvel gördüğümüz şablonlarının en iyi parçalarından ortaya karışık tabak yaptığı hikâyesinde bariz bir denge problemi yaratmış bu tavrı. Kaldı ki iş yetişkinleri beslemeye geldiğinde de masayı donatmayı da tam olarak becerebilmiş değil. Türlü başarısızlıklar ve hayal kırıklıklarıyla dolu ömründe tam o köşeyi dönecek fırsatı yakaladığı anda tahtalı köyü boylayan esas karakterine bir nevi finalsizlik de hediye etmiş denebilir. Dünya’da başlayacağı hayatına karşı net bir tavrı olan 22 numaralı “ruh”a akıl hocalığı yapacağım derken avcıdan av pozisyonuna düşen Joe, yaşamayı değerli kılan şeyleri keşfediyor keşfetmesine ama tam pişmemiş bir spiritüelliğin, ağaçtan düşen yaprağın, insanı insan olduğu için sevmenin aşkıyla pek bayat bir yere varıyor açıkçası. Bu yolculuğu çekilebilir kılan yegâne şey ise New York. Soul’un bilhassa Amerikan eleştirmenlerden Pixar bünyesindeki siyah karakter temsili haricinde şehri de çok iyi anladığı ve resmettiği için takdir edilmesi mümkün. İşin kültür boyutunda da aile bağlarının, pek önemli saç/kuaför ritüellerinin ve bittabi jazz müziğin etkisini kullanarak bir bütüne ulaşılmaya çalışılmış. Sadece, düşündüğü dokunaklı eser değil Soul. Belki 10 dakika içerisinde dünyaları devirdiği bir Pixar kısasına yetecek kadar fikri yanına alıp öyle aradan çıkarsalarmış bu konsepti, aksayan bütün elementlerinden kurtulup çiçek gibi bir animasyon olurmuş ancak manzara ortada. Coco ve Inside Out ertesi genç yaşta beliren türlü “Ben kimim, nereye aitim?” sorgulamasına yeniden yer vererek mental sağlığın farklı bir başlık altında bir kez daha güncesini tuttuğu için hakkını teslim edip etmemek de size kalmış.

Yazar Hakkında

1990 doğumlu. Kuir. İkizler. 2009'da ödül sezonu portalı Oscar Boy’u kurarak sinema yazarlığına başladı. 2014’ten beri O Podcast’in moderatörlüğünü yapıyor. 2023 yılında da SİYAD üyesi oldu.

Yorum yazın...