TV
Kanepeden Mayıs Günlüğü: Ekranlarda Bu Ay
Gün geçmiyor ki Oscar Boy’da kendime yeni bir sorumluluk yüklemeyeyim… Excel’de yeni gelecek dizilerin tarihlerini kenara not ederken “Ben bunu neden her ay başında bir seri olarak yazmıyorum?” diye düşündüm ve oturdum klavye başına. “Kanepeden Mayıs Günlüğü” ile Emmy özelinde de bir rehber olarak kullanılmak üzere her ay sonunda sizlere gelecek diziler ve televizyon filmlerini listelediğim bu serinin açılışını yapıyorum. Televizyonun ve dijital platformların düşük sezonuna yaklaşırken son bir Emmy atağı olarak işlev görecek, yazın habercisi olan bu ayda The Four Seasons ile Tina Fey’in ekranlara dönüşüne şahitlik edeceğiz, Sex and the City’nin mirası And Just Like That ile kaldığı yerden varlığını sürdürecek, Netflix’in karanlık polisiye uyarlaması Dept. Q hepimizi alıp İskoçya’ya götürecek, Succession’ın mimarı Jesse Armstrong ise Mountainhead ile repertuvarını genişletecek.
The Four Seasons (Netflix, 1 Mayıs)
Tina Fey ve Steve Carell, Date Night sonrası yeniden buluşarak klasik bir dostluk ve evlilik komedisini yeni bir çehreyle ekrana taşıyor. Alan Alda’nın 1981 tarihli filminden uyarlanan The Four Seasons, beraber tatillere giden üç çifti konu alıyor. Aralarından bir çift ayrılınca dengelerin sarsılması da kaçınılmaz oluyor. Fey’in yaratıcı ortakları Lang Fisher ve Tracey Wigfield’la birlikte yazıp yön verdiği dizi tıpkı film gibi yaş almış ilişkilerin, eski dostlukların ve evliliğin, bazen yalnızca kahkahayla ayakta kaldığı anların iç ısıtan, bol şaraplı, bol çakışmalı bir panoraması olarak özetlenmekte. Colman Domingo, Will Forte ve Kerri Kenney-Silver gibi isimlerin eşlik ettiği sekiz bölümlük yapımla ilgili olarak Tina Fey, Amy Poehler’ın podcast’inde “yetişkinler için sakin bir dizi” diyerek yaptı tanıtımı. Ben uyarlandığı orijinal filmi de izledim. Tina Fey uzun yıllardan sonra bir dizi için ekrana dönmüşken heyecanlanmamak elde değil.
️Another Simple Favor (Prime Video, 1 Mayıs)
Stephanie ve Emily yine iş başında! Bu kez İtalya’da ve yeni bir cinayet mevzumuz üstelik… Paul Feig’in 2018 tarihli A Simple Favor filmine yıllar sonra gelen bu devam halkası, Blake Lively ve Anna Kendrick’i bir kez daha buluşturuyor. Capri’de düzenlenecek görkemli bir düğün bahanesiyle yolları kesişen eski dostlar, bir kez daha şıklığın ve kaosun hüküm sürdüğü bir girdabın içine düşecek. SXSW’da yaptığı prömiyerin ardından orijinal filmin hem mizahını hem de neo-noir tonunu koruduğu söylenen Another Simple Favor, Avrupa’yı mesken edinen macerasında Henry Golding, Andrew Rannells ve Kelly McCormack gibi tanıdık simaların yanı sıra Michele Morrone ve Elizabeth Perkins gibi yeni yüzler de var üstelik. Sırf Blake Lively’e medya desteğiyle yapılan ileri derece zorbalığın bu basın turunda ne tür bir biçim alacağını takip etmek adına bile izlenir. Emmy’nin “TV Filmi” kategorisinde de yeri şimdiden hazır gibi.
Forever (Netflix, 8 Mayıs)
Mara Brock Akil’in Netflix’e taşıdığı Judy Blume uyarlaması Forever, ilk aşkın yeri doldurulamaz heyecanını ve kalp kırıklığını 2018 Los Angeles’ının güneşli sokaklarında gözlemliyor. 1975’te yayımlandığında büyük tartışmalar yaratan ve bir kuşağın gizli başucu kitabına dönüşen Blume’un romanı, bu kez iki Siyah genç karakter üzerinden yeniden yorumlanıyor: Keisha (Lovie Simone) ve Justin (Michael Cooper Jr.) lise yıllarında tanışıp birbirlerinin “ilk”i oluyorlar. Regina King’in yönettiği ilk bölümle başlayan dizi, cinsellik, aidiyet ve hayallere dair tüm o unutulmaz ilkleri anlatacak. Girlfriends ve Being Mary Jane gibi işleriyle tanıdığımız Brock Akil’in çağdaş ve duyarlı Jude Blume adaptasyonunda Karen Pittman, Wood Harris, Xosha Roquemore gibi yeni jenerasyonun bilinen yüzleri de var.
Poker Face: 2. Sezon (Peacock, 8 Mayıs)
Natasha Lyonne’un “yalanı anında sezme” yeteneğiyle modern bir Columbo’ya dönüştüğü Poker Face, Rian Johnson’ın yaratıcı vizyonunda ikinci sezonuna kavuşuyor. Bu kez 12 bölüm yeni sezonunda küçük lig beyzbolundan mezarlıklara, AVM’lerden ilkokul yetenek yarışmalarına uzanan birbirinden tuhaf duraklarda çözülmeyi bekleyen cinayetlere el atacak Charlie Cale. Lyonne’un kendine has mizahını konuşturduğu Poker Face, Cynthia Erivo, Katie Holmes, John Mulaney ve Awkwafina başta olmak üzere, yıldızlarla dolu bir konuk oyuncu kadrosuyla geliyor. Hem yetmişler Amerikan sinemasına, hem de klasik televizyon geleneğine saygı duruşu niteliğindeki yapımın ilk sezonu En İyi Kadın Oyuncu dahil 4 dalda Emmy’e aday olmuş, Judith Light’a da En İyi Konuk Kadın Oyuncu Emmy’sini getirmişti. Dizi, ABD’de 8 Mayıs’ta NBC’nin yan platformu Peacock’ta yapacak geri dönüşünü. Türkiye’de henüz yeni sezonun yayın tarihi duyurulmadı. İlk sezon TV+ üzerinden izlenebiliyor.
Overcompensating (Prime Video, 15 Mayıs)
TikTok ve Instagram skeçleriyle ünlenen Benito Skinner’ın yaratıcısı ve başrolü olduğu Overcompensating, A24 imzasıyla üniversite çağındaki kimlik krizlerine komediyle yaklaşıyor. Eski futbolcu ve ABD lise kültürünün klişesi olarak, balo kralı Benny, yeni hayatında Carmen isimli yalnız ama kararlı bir arkadaş ediniyor; birlikte berbat kaçamaklar ve sahte kimliklerle örülü çalkantılı bir ergenlik sonrası yetişkinliğe giriş yolculuğuna çıkıyorlar. Benny’nin kampüs efsanesi olan eniştesi (Adam DiMarco) ve ablası (Mary Beth Barone) da rehberliğe soyunuyor. Derin kişisel yaralardan beslenen, neşeli ve özgün bir dizi iddiasıyla yola çıkan Overcompensating, kim olduğumuzu anlamaya çalışırken ne kadar rol yapabildiğimizi, kuir bakış açısıyla açığa çıkaracak. Connie Britton, Kyle MacLachlan, Andrea Martin ve Kaia Gerber gibi sürpriz yüzler de konuk oyuncu kadrosunda. Kaçmaz! Prime Video’nun Orta Doğu politikası bizdeki kitaplığa eklenmesine izin verirse tabii…
Kimler Geldi Kimler Geçti: 2. Sezon (Netflix, 15 Mayıs)
Ayşe Barım’ın tutuklanmasının ardından sosyal medyaya bütünüyle sırtını dönen ünlüler geçidinin yaşandığı Kimler Geldi Kimler Geçti, sınıf kinimizi perçinlemek üzere ikinci sezonuyla geri dönüyor. Leyla (Serenay Sarıkaya), düğün günü terk ettiği Ömer’i (Metin Akdülger) hayatından tamamen çıkarıp yepyeni bir evde, yeni bir mahallede, can arkadaşları, yeni komşuları ve kararlarıyla yoluna devam eder. Bu süre boyunca peşini hiç bırakmayan Cem Murathan’a (Hakan Kurtaş) ise daha fazla direnemez ve onunla bir ilişkiye başlar. Başta Ömer olmak üzere herkesin hayatını etkileyen bu ilişkide, Leyla Cem’i tanımaya başlayacak ve geçmişine doğru sıkı sıkıya kapalı olan bir kapıyı aralayacaktır. Ekibine Fatih Artman’ı da dahil eden dizi için bakalım görünmezlik pelerini geçiren başrolü karanlıklardan çıkıp Netflix’in anlamsız paralar harcanan özel etkinliğinde boy gösterecek mi…
Love, Death & Robots: 4. Sezon (Netflix, 15 Mayıs)
Tim Miller ve David Fincher’ın çılgın beyinlerinden çıkan animasyon antolojisi Love, Death + Robots, dördüncü cildiyle sınır tanımayan bir zihin patlamasına daha hazırlanıyor. Her biri farklı bir ekip tarafından yaratılan kısa filmler bu sezonda da dinozor gladyatörlerden iş-yaşam dengesi bozuk beyaz eşyaya, hain kedilerden beklenmedik trajedilere uzanan yelpazesiyle “Ne izledim ben?” dedirtecek. David Fincher’ın yönettiği bir animasyonla açılacak dördüncü sezon, 15 Mayıs’ta geliyor Netflix’e. Kung Fu Panda 2’nin yönetmeni Jennifer Yuh Nelson ve Feast ile kısa animasyon Oscar’ını kapan Patrick Osborne, öne çıkan isimler arasında.
Duster (Max, 15 Mayıs)
Lost‘un bir dönemler aşık olduğumuz Sawyer’ı Josh Holloway, bu kez 70’lerin Güneybatı Amerika’sında suç dünyasına bulaşmış bir kaçış şoförü olarak karşımızda. J.J. Abrams ve LaToya Morgan imzalı dizide Rachel Hilson, FBI’ın ilk siyahi kadın ajanı Nina rolüyle sahnede. Tüm çatışmasının kaynağı da Nina’nın, Holloway’in karakterini suç örgütünü çökertmek için ekibine katmaya karar vermesi olacakmış. İlk iki bölümü Steph Green’in yönetip, Abrams ile Morgan’ın yazdığı Duster, her hafta yeni bölümleriyle 8 haftalık bir suç-aksiyon şöleni vaat ediyor. Yetmişler sinemasından miras bir yapıda, bolca çarpışmaya, klasik arabalarla caka satılmasına doyacağız besbelli. Yayın takvimi sebebiyle önümüzdeki Emmyler’e yetişememesi söz konusu ama zaten Tokyo Vice misali, kendi seyircisini arayacak o dizilerden biri olacakmış gibi geldi bana.
Murderbot (Apple TV+, 16 Mayıs)
Alexander Skarsgård bu kez kimsenin duygularını umursamayan, tek arzusu kendi hâlinde kalıp, galaksinin pembe dizilerini izlemek olan bir güvenlik robotu olarak karşımızda. Chris ve Paul Weitz kardeşlerin yarattığı, Martha Wells’in Hugo ve Nebula ödüllü kitap serisinden uyarlanan Murderbot, insanlara hizmet etmek üzere programlanmış ama kendi bilincini hack’lemiş bir androidin maceralarını anlatıyor. Apple’ın iddialı bilimkurgu-komedi karışımı dizisi, Weitz kardeşlerin imzasını taşıyan kara mizahı ve Skarsgård’ın “çok da umurumda değil” enerjisini bilimkurgu sevenlerin radarına sokacak gibi. Tam bir karakter komedisiyle beraber, çılgın görevler ve bolca absürt diyalog vaat ediyor. Yine bir sonraki Emmy takviminde değerlendirmeye alınacaklardan.
Nine Perfect Strangers: 2. Sezon (Hulu, 21 Mayıs)
Çalışmaktan yılmayan ve kafamızı çevirdiğimiz her yerde karşımıza çıkan Nicole Kidman yeniden Masha rolüyle Nine Perfect Strangers‘a geri dönüyor, ama bu kez Kaliforniya yerine Avusturya Alpleri’ndeyiz. İlk sezon çok da başarılı olmamasına karşın antoloji formatına evrilerek yoluna devam eden Nine Perfect Strangers, Kidman’ın liderliğinde yeni konuklarını “iyileştirmek” için bu defa Zauberwald adlı lüks bir merkezde buluşturuyor. Sekiz bölümlük yeni sezonda Henry Golding, Annie Murphy, Murray Bartlett, Christine Baranski’yle birlikte Türkiyeli oyuncu Aras Aydın da var! Böyle zamanlarda keşke röportaj kovalayan bir yazar olsam diye geçiriyorum içimden. Tüm bu süreci dinlemeyi çok isterdim kendisinden. Liane Moriarty’nin romanından saparak tamamen özgün bir hikâyeye yönelen dizi Türkiye’de yine Prime Video’da ekrana gelecek.
Sirens (Netflix, 22 Mayıs)
Julianne Moore, Kevin Bacon, Meghann Fahy ve Milly Alcock’u bir araya getiren Sirens, zenginlik, bağımlılık, kardeşlik ve kontrol temalarını bir arada işliyor. Maid‘in yaratıcısı Molly Smith Metzler’dan gelen bu beş bölümlük mini dizi, sahil kenarındaki Cliff House adlı gizemli malikanede geçen sınıf çatışmalarıyla dolu, karakter merkezli bir kara komedi. Görünürde Michaela’nın (Moore) kanatları altındaki Simone (Alcock) lüks hayatın tadını çıkarmaktadır; ama ablası Devon (Fahy) bu düzenin altında bambaşka bir tehlike sezer. Scientology ve türevi oluşumlarla bir derdi var gibi duran Sirens’la ilgili harika dedikodular var. Özellikle Meghann Fahy’nin performansının övgü aldığını gördüm birkaç yerde. Hazır doğum günümde de geliyorken Netflix’e, beni hatırlayıp izlersiniz artık Umur demişti diye diye…
Rick & Morty: 8. Sezon (Adult Swim, 25 Mayıs)
İnterdimensiyonel kaosuyla gönüllere taht kuran Rick & Morty, sekizinci sezonuyla geri dönüyor! Yeni bölümler 25 Mayıs’ta ABD’de Adult Swim’de başlıyor. Türkiye’deki yayıncısı ise bu defa Netflix değil, Max olacak. Delilerin delisi bilim adamı Rick ve torunu Morty’nin çılgın uzay yolculukları, Justin Roiland’la yollarını ayırmıştı biliyorsunuz ki. Eski bir ilişkisinde fiziksel şiddette bulunduğu ortaya çıkan Roiland’dan kurtulunmasının ardından Rick & Morty de çehre değiştirdi. Emmy ödüllü animasyonun absürt mizahıyla sınır tanımadığı yeni maceraları da yepyeni seslendirme sanatçılarıyla yoluna kaldığı yerden devam ediyor. Rick ve Morty’e artık Ian Cardoni ve Harry Belden hayat veriyor.
Adults (FX/Hulu, 29 Mayıs)
FX ve Hulu ortak yapımı yeni komedi dizisi Adults, yirmili yaşların kafa karışıklığına ışık tutmaya geliyor. “Büyümeye hazır mısın?” sorusunu soracak dizi. Cevap “hayır”sa endişeye gerek yok, çünkü belli ki bu dizide kimse büyümeye pek hevesli değil. New York’ta yaşayan beş arkadaşın aynı evde, çoğunlukla yanlış kararlarla örülü hayatlarına tanık olacağız. Tıpkı Girls ya da Broad City gibi, ama Z jenerasyonuna hitap eden yeni bir iş geliyor. Sekiz bölümlük ilk sezonun tamamı Hulu’da yayınlanacak. Disney+ ile anlaşması olan kurum herhalde bizden de esirgemez bu projeyi. Başrollerde yepyeni yüzler var. Dizinin yaratıcıları Ben Kronengold ve Rebecca Shaw, yürütücü yapımcısı ise Nick Kroll.
The Better Sister (Prime Video, 29 Mayıs)
Prime Video’nun yeni sezon bombalarından The Better Sister, Mayıs sonunda hepimizi kanepeye çivilemeye geliyor. Jessica Biel ve Elizabeth Banks’in kardeş olarak karşı karşıya geldiği bu mini dizi, klasik bir cinayet bilmecesini, aile içi sırlar ve yıllarca saklanan hesaplaşmalarla harmanlayacak. Bir yanda “her şeyi başarmış” medya yöneticisi Chloe, diğer yanda hayata tutunmaya çalışan Nicky; aralarına giren bir cinayetle geçmişin kapılarını aralar. Olivia Milch (Ocean’s 8) ve Regina Corrado’nun (Mayor of Kingstown) kaleminden, Craig Gillespie’nin (Pam & Tommy; United States of Tara) rejisiyle gelen sekiz bölümlük bu gerilim, 29 Mayıs’ta Prime Video’da yayında. Kadroda Corey Stoll, Kim Dickens ve Lorraine Toussaint gibi isimlerin olması da cabası.
And Just Like That: 3. Sezon (Max, 29 Mayıs)
Sex and the City‘nin devamı niteliğindeki And Just Like That üçüncü sezonuyla geri dönüp 29 Mayıs itibarıyla Max’te haftalık olarak yayınlanmaya hazırlanıyor. Birlikte büyüdüğümüz ikonik karakterler Carrie, Miranda ve Charlotte artık ellilerinde, hâlâ New York’un karmaşık sosyal labirentlerinde dolaşıyor, aşkın ve hayatını anlamını da aramaya devam ediyor. Michael Patrick King’in evreninde geçtiğimiz sezon Aidan’ın Carrie’den bir kez daha uzaklaşmasıyla yeni çıkmazlar oluşmuş, Manhattan sokaklarında kaldırıma vuran stiletto topuğu seslerine yeni veryasınlar eklenmişti. Perşembe günlerimizi süsleyecek 12 bölümde artık Seema (Sarita Chourhury) ve Lisa’ya da (Nicole Ari Parker) ana karakter muamelesi yapılmasını bekliyoruz. Bu arada Logan Marshall-Green, Mehcad Brooks, Jonathan Cake ve Rosie O’Donnell uğrayacakmış üçüncü sezona. Var mı benim gibi bu kadınların değiştiğine ikna olmuş ve “Miranda böyle yapmazdı.” diye abuk subuk ağlamayan dostlar?
Dept. Q (Netflix, 29 Mayıs)
CV’sinde The Queen’s Gambit, Godless ve Logan yer aldığı için bizi ekrana kilitleyeceğine çok güvendiğim Scott Frank, Netflix’e geri dönüyor. Hem de Jussi Adler-Olsen’in Kuzey Avrupa’da pek meşhur kitap serisini uyarlayarak! Yeni suç dizisi Dept. Q ile polisiye tutkunlarına karanlık ve sisli bir İskoçya panoraması sunacakmış. Matthew Goode’un başrolünde yer aldığı yapım, görev başında yaşanan bir trajedi sonrası çözülememiş davalar birimine sürülen ve duygularını buzların altına gömen dedektif Carl Morck’un karmaşık dünyasını anlatıyor. Netflix adı geçince, izle-unut işi olabilir mi diye temkinli davransam da Goode’un karizmasıyla Frank’in yazar ve yönetmen koltuğundaki becerisinden nasıl bir sonuç doğacağını merak ettim açıkçası. Kadrosu da bir hayli geniş. Kelly Macdonald, Mark Bonnar, Shirley Henderson ve Kate Dickie gibi tanıyıp sevdiğimiz pek çok İskoç oyuncuyu buluşturuyor.
Mountainhead (Max, 31 Mayıs)
Jesse Armstrong, Succession‘ın eşsiz başarısından sonra bir televizyon filmiyle dönüyor HBO ekranlarına. 31 Mayıs’ta bir kez daha ultra-zenginlerin çöküşünü konu alan bir projeyle çıkacak karşımıza. HBO’nun yeni filmi Mountainhead, Steve Carell, Jason Schwartzman, Cory Michael Smith ve Ramy Youssef’in canlandırdığı dört teknoloji milyarderinin dünya krizi fonunda kendi ahlaki çöküşlerini yaşamasını konu alacak. Armstrong’un sivri kalemi yine en tepelerdeki yozlaşmayı hedef alıyor besbelli. Politik belirsizlik, dijital manipülasyon ve ekonomik çürüme içinde “Mount Techmore” adlı dağ evlerinde bir araya gelen bu karakterler, Succession’daki Logan Roy’un mirasını taşıyan yeni türden canavarlar. Trump Amerikası’nın da paraya doymayan kuklaları… Bakalım Emmy’de “TV Filmi” kategorisinden ötede, oyuncularından birine de adaylık getirebilecek mi.