Takip et

Kısa Eleştiri

Üç Film Birden | The Friend, The Ballad of Wallis Island ve Death of a Unicorn

tarihinde yayınlandı.

Temmuz ayının ilk “Üç Film Birden” başlığında küçük bir konsept değişikliğine gidiyor, bu kez dijital platformlardakiler yerine festivallerde prömiyerini yapmış bağımsız yapımlara yer veriyorum. Geçtiğimiz yıl önce Telluride’a, ardından Toronto’ya uğrayan The Friend, Sundance’te ilk kez seyirciyle buluşan The Ballad of Wallis Island ve SXSW’da gösterilen Death of a Unicorn oluşturuyor üçlümüzü.

The Friend

Yönetmen: Scott McGehee & David Siegel | Oyuncular: Naomi Watts, Bill Murray, Noma Dumezweni, Sarah Pidgeon, Carla Gugino, Sarah Baskin, Constance Wu, Juliet Brett, Ann Dowd, Felix Solis, Gina Costigan, Owen Teague, Josh Pais, Tom McCarthy, Bruce Norris | Senaryo: Scott McGehee & David Siegel (uyarlama), Sigrid Nunez (roman) | ABD | 119′ | Drama, Komedi

THE FRIEND: Fâni Hâller

Ellili yaşlarına gelen sevdiğimiz kadın oyuncular için artık pek fırsat yaratılmadığından, dişe gelir bir metinle karşılaştıklarında onları izlemeye ayrı özen gösteriyorum. Benim için yeri başka olan What Maisie Knew‘un yönetmenleri Scott McGehee ve David Siegel’in, Sigrid Nunez romanından uyarladığı The Friend de Naomi Watts’a özlemim iyice kabardığı için ilgimi çekti. New York’u mesken tutan öykü, yakın arkadaşı ve akıl hocası Walter (Bill Murray) intihar ettikten sonra, onun devasa danua cinsi köpeği Apollo’ya bakma görevini üstlenen yalnız bir yazarı (Watts) merkezine alıyor. Kelimelerle iyi anlaşan zihinlerin, üretim sürecinde tekilliği tercih edenlerin ve büyük şehir adı altındaki hapishanelerimizde kurallarla çapı küçültülmüş hayatlarımızın bir yansıması var filmde. Yasla nasıl başa çıkılır, bunu film de tam olarak bilmiyor belki. Ama gidene duyduğumuz sevgiyi koyacak yer bulamadığımızda yaşananları sahici bir biçimde anlatıyor. Tek sıkıntısı, elinin fazlaca kalabalık oluşu. Tabağına gereksiz ilişki entrikaları ve olmasa da olur denilecek karakterler eklemiş. Keşke sıradan hikâyelerin de anlatılmaya değer olduğunu savunurken buna sadık kalsaymış. Zaten o danuanın gittiği her yeri sahipleniş biçimi bile yasın inkâr edilemez büyüklüğünü anlatmak için yeterli. Bu arada söylemeden geçemem, Watts şahane bir performans çıkarıyor. Apollo bile gölgeleyemiyor sade oyununu.


Yönetmen: James Griffiths | Oyuncular: Tim Key, Tom Basden, Carey Mulligan, Akemnji Ndifornyen, Sian Clifford | Senaryo: Tim Key, Tom Basden | Birleşik Krallık | 99′ | Komedi, Drama, Romantik

THE BALLAD OF WALLIS ISLAND: Şakalar Adası

Piyangoda büyük ikramiyeyi kazanan bir hayranlarının, kurmaca müzisyen ikili McGwyer Mortimer’ı sadece kendisi için konser vermeye adasına davet etmesiyle başlıyor The Ballad of Wallis Island. Seneler sonra bir araya gelen bu iki eski âşığın yaşadıklarıysa, folk müziğin o insani dokunuşuyla ve küçücük bir ölçekte anlatılıyor. Absürt başlangıcına rağmen her şey olabildiğince gerçekçi. Tom Basden’ın canlandırdığı Chris, sahne adıyla Herb McGwyer, ayrılığın ardından ruhunu kapitalizme satmış ve eski sevgilisiyle de yüzleşmemiş. Nell ise müzikten uzak, evli ve başka bir hayatın insanı artık. İkilinin arasındaki birleştirici parça ise beş yıldır dul, heyecanlı bir yeni zengin olan, büyük ikramiye sayesinde hayalini gerçekleştiren Charles. Başroldeki iki adamın aynı zamanda senaryoyu yazdığının çok belli olmasıyla başlayayım. Etli kısımları kendilerine ayırmış, Carey Mulligan’a ise düşünülmemiş, neredeyse işlevsiz bir kadın karakter kalmış. Mizahı adadan daha soğuk, ritmi ise neredeyse hiç yok. Gözlerden ırak, neredeyse ilkel sayılabilecek bu hayatın durağanlığına eğilmek istemiş belli ki yönetmen James Griffiths. Ama bu kadar müziğe odaklanan bir filmin bu kadar sessiz kalması, seyirciye hiç oynamaması bana göre sonuç vermemiş. Bir de üstüne, tahammül sınırımı zorlayan şakaları eklenince skeç komedisi izliyormuşum gibi hissettim ister istemez.


Death of a Unicorn

Yönetmen & Senaryo: Alex Scharfman | Oyuncular: Paul Rudd, Jenna Ortega, Will Poulter, Anthony Carrigan, Sunita Mani, Stephen Park, Jessica Hynes, Téa Leoni, Richard E. Grant | ABD, Macaristan | 107′ | Komedi, Fantastik, Gerilim

DEATH OF A UNICORN: Zenginlere Tek Boynuzlu Ölüm

Wednesday’i izlemediğim için Jenna Ortega’yla küçük rolleri aracılığıyla tanışmaya çalışıyorum hâlâ. Yaşlanmayan komedi efsanesi Paul Rudd’la birlikte, Death of a Unicorn’da yanlışlıkla tek boynuzlu bir ata çarpan baba-kızı canlandırıyor. Arabaya aldıkları bu yaralanmış mitolojik yaratıkla birlikte, babanın patronu ve ailesiyle tatil yapmak üzere evlerine gidiyorlar. Ardından da hikâyeye absürtlükte sınır tanımayan yeni karakterler dahil oluyor. Kendi çıkarları için karşılarına çıkan hiçbir şeyi tanımayan, doğayı hunharca sömüren ve bu bakış açısını çalışanlarına da zorla empoze eden zenginleri, çıtır çıtır yiyen bir film Death of a Unicorn. Niyetini gizlemek yerine doğrudan boynuzuyla gözünüze sokarak belli ediyor. Büyük kısmı pahalı bir malikanede geçiyor. Yaralı atı kurtarmaya gelen daha büyük, daha vahşi ve belli ki çok daha güçlü tek boynuzluların nalları altında ezilmemeye çalışan insanları izliyoruz. Bir de her karakterin illa ki kendine has bir özelliği var tabii. Sömürgeci ailenin beceriksiz oğlunun (Will Poulter) kokainle açılan burun delikleri tarafından kapıların aralandığı bu dünyada Death of a Unicorn, zengin nefretini gökkuşağı değil kana meyilli atlarıyla döküyor ortaya. Genel olarak filmi eğlenceli bulmakla birlikte, esas kızımızın tek boynuzluyla kurduğu bağ yerine daha vahşi sonuçlara gebe, geç kalmış bir duyarlılık görmek isterdim. Bir de bu kana susamış atların katliamını bu kadar uzun tutup, finalde yetersiz bir kapanış yapması hiç iyi hissettirmedi. Daha grotesk bir çıkış kapısını tercih etseydi, potansiyelini harcamadığına ikna olabilirdim belki.


Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin