Takip et

Dizi Eleştirisi

Murderbot (1. Sezon): İyiliğe Meyleden Katil

tarihinde yayınlandı.

Murderbot

MURDERBOT | Yaratıcılar: Chris & Paul Weitz (uyarlama), Martha Wells (kitap) | Oyuncular: Alexander Skarsgård, Noma Dumezweni, David Dastmalchian, Sabrina Wu, Akshay Khanna, Tamara Podemski, Tattiawna Jones, John Cho, Clark Gregg, Jack McBrayer, DeWanda Wise, Anna Konkle, Amanda Brugel, David Reale | 22~34′ | Apple TV+

MurderbotBunu Apple TV+ yapımı her diziyi konuştuğumda dile getirdim, ama tekrar etmekten bıkmayacağım sanırım: Hayatlarımızı tasarım harikası teknolojik aletleriyle işgal eden Apple’ın streaming ayağı, herhangi bir dizisine tanıtım yapmaktan nedense imtina ediyor. Dolayısıyla şimdi bahsini edeceğim Murderbot’tan ilk kez bu yazı sayesinde haberiniz olacağına neredeyse eminim. Martha Wells’in 2017’de başlayan Murderbot Günlükleri kitap serisinin uyarlaması, Weitz Kardeşler’in ellerinden çıkma. American Pie’dan About a Boy’a, A Better Life’tan The Golden Compass’a uzanan ilginç ve epey çeşitli bir kariyere sahip bu ikili, bu defa hayattan bezmiş bir robotun kontrolü ele geçirip altında çalıştığı insanları öldürerek kendine yeni bir sayfa açmasını anlatıyor. Ama bu dev bir özgürlük hikâyesi değil. Bir hedef hâline gelmemek için emir alan bir robot gibi davranan, boş vakitlerinde çok sevdiği dizinin bölümlerini izleyen, “doğru zaman”ı beklerken günleri deviren bir varlık karşımızda. Alexander Skarsgård tarafından canlandırılan bu tuhaf ve bilinçli makine, zihninin yeni dehlizlerini gizlemeye çalışırken, bağımsız bir tim tarafından tasarruf etmek amacıyla eski ama yenilenmiş bir model olarak alınıyor. Ardından da etrafındaki insanlara çoğu zaman acıyarak, esas fikirlerini bastırarak, göz devirmemek için kendini paralayarak robotluk vasıflarını yerine getirmeye çalışıyor.

Skarsgård’ın, kendisinden başkasına emanet edilemeyecek karakterlerle doldurduğu filmografisinin en yeni üyesi merkezde yer alsa da, Murderbot’un hizmet ettiği barışçıl ittifakta yer alan araştırma ekibi de birbirinden ilginç tiplerle dolu. Ekibin yöneticisi Noma Dumezweni ve modifiye edilmiş bir insan olarak karşımıza çıkan David Dastmalchian başta olmak üzere, herkes anti-kahramanımızla bambaşka bir iletişim dili kuruyor. Başta çekingen adımlarla başlayan bu yoldaşlık, zamanla kimilerinin içindeki şüphelerin haklı çıktığı yerlere savrulsa da, disfonksiyonel bir “seçilmiş aile” havasındaki grup nihayetinde aynı amaç doğrultusunda hareket etmeyi başarıyor. Yalnız, Weitz’ler bu kaynaşma sürecini biraz fazla uzun tutmuş. Murderbot, Star Wars evrenini hatırlatan türden ama minör tehlikelerle dolu bir öykü olsa da, tadında aksiyona oldukça geç kavuşuyor. Bu nedenle, dizinin ilk bölümleri boyunca grup içi dinamiklerin üzerinden tekrar tekrar geçiyoruz. Aynı kaygılar farklı şekillerde defalarca dile getiriliyor, Murderbot insanları sürekli aynı zaaflarından vurarak tiye alıyor, biz de o kafesten bozma merkezde hep aynı odaları aşındırıyoruz uzunca bir süre.

Murderbot

Küçük bir araştırma sonrası Murderbot’un ilk kitaptaki büyük ölçüde benimsenmiş temposuzluğa sadık kaldığını öğrendim. Katı ve bencil bir rejimin gölgesinde, galaksinin pek uğranmayan ücra bir köşesindeki bir grup uzay hippisinin, yabancı bir gezegendeki macerasını ilmek ilmek işliyormuş bu ilk eser. Tüm mizahı da, insan efendilerine zarar vermemek üzere kendini sıkı sıkıya kontrol eden robotumuzun iç sesiyle sınırlıymış. Dizide de bu unsurlar birebir korunmuş. Ancak yapay zekânın gündemimizde bu kadar yer ettiği bir dönemde, bu sadeliğe duyulan sadakat çok kolaycı hissettiriyor. Murderbot’un sahiplerinden çok, hayranı olduğu diziyle haşır neşir olmasından doğan espri bile iki bölümde tükeniyor. Her hafta John Cho ve Clark Gregg’li, uzayda geçen o yüksek profilli pembe diziden sekanslar gösterilse de, Murderbot’un yapmaya çalıştığı gösterişli şakayı gözümüze sokma çabası etkisini hızla kaybediyor.

Tıpkı The Mandalorian’daki gibi, çoğunlukla maskeyle iş gören bir karakteri Alexander Skarsgård gibi fiziksel açıdan fazlasıyla avantajlı bir oyuncuya emanet etmek; buna karşılık yarı çıplak sahnelerle bu robotun cinsiyetsizliğini vurgulamak gibi dengeli şakalar da yok değil dizide. Zaten Skarsgård’ın kariyer tercihleri de hep bu yönde şekilleniyor. Etrafımızdaki ruh hastalarının belli bir profile uymadığını ispatlarcasına, dikkat çekici dış görünümünü çoğu zaman bu manyak karakterleri canlandırmak için kullanıyor. Jude Law’un Nordik ve çok daha cesur bir versiyonu gibi âdeta. Ancak hikâye, toplum hafızasına kazınmış etik kurallarla yeni tanışan bu varlığın, geçmişi kanlı olmasına rağmen iyiliğe meyletme yolculuğuna o kadar merkezine alıyor ki, zenginleşebilecek tüm alt metni deyim yerindeyse çarçur ediyor. Bu yüzden favori dizisi dışında dünyada olup biten her şeye, her zevke, her canlıya ilgisiz, doğasının üzerinde hâkimiyet kurabilen bu robotun hüzün dolu varoluşu da zamanla sıradanlaşıyor.

Murderbot

Hazırda kitaplar olduğu için ikinci sezondan şüphe duymak yersiz, bunun farkındayım. Ama bu alçakgönüllü bilimkurgu, yoldaşlık ettiği hippileri tamamen terk etmez ve yeni bir kalabalığa karışmazsa, seyircinin ilgisini daha ne kadar ayakta tutabilir emin olamıyorum. Sadece yarım saatlik 10 bölümden oluşmasına rağmen, ilk sezon sonunda Murderbot hariç herkesin kanını emerek hikâyesini tükettiği hissi ağır basıyor. Üstelik bu karakterle bağ kurmamızı, hatta neredeyse onu sevmemizi sağlayan şeyin senaryo olduğunu da pek düşünmüyorum. Televizyon standartlarında oldukça iyi sayılabilecek görsel efektlerine rağmen, bütçesiz bir dramedi gibi duran yapımın kilit noktası kuşkusuz Alexander Skarsgård. Onun iç sesi bizi yönlendirmeye çalışsa da, gerçek bağ, iletişim anlarındaki o küçük eslerle kuruluyor, adım adım. Umuyorum ikinci sezonda, sadece ses efekti isteyen göz devirmelerle yetinmek yerine daha ileri gidebiliriz. Yoksa bu hâliyle, on bölüm daha yerimizde saymaya tahammül etmek zor olacak.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin