Takip et

Eleştiri

Plainclothes: Doksanlar, Cruising ve Tovey

tarihinde yayınlandı.

Plainclothes

PLAINCLOTHES | Yönetmen & Senaryo: Carmen Emmi | Oyuncular: Tom Blyth, Russell Tovey, Maria Dizzia, Christian Cooke, Gabe Fazio, Amy Forsyth, John Bedford Lloyd, Darius Fraser, Alessandra Ford Balazs, Sam Asa Brownstein | ABD, Birleşik Krallık | 95′ | Drama, Gerilim, Romantik

PlainclothesSosyal medyayı aktif kullandığım yıllarda, cümle aleme ilan ettiğim üzere, Russell Tovey ile tarif etmesi zor bir bağ kurdum. Bu hayranlığın kökleri epey kişisel, beni benden önce tanıyıp anlamış yakın bir arkadaşıma duyduğum yoğun hislerle kesişen, katmanlı bir tarafı var. O eski dostun Looking’te yer alan Kevin karakterine olan benzerliği ise ister istemez Tovey’e ve kariyerine yakın tuttu beni. Türkiye’den erişmesi kolay olmayan The Job Lot gibi yapımlarla başlayan bu takip, zamanla daha da büyüdü. Talk Art adlı podcast’iyle çağdaş sanatı erişilebilir kılma çabası ve rol seçimlerini kuir tarihi kendince yeniden yazmak için yapması, gözümde onu iyiden iyiye bir rol modele dönüştürdü. Şimdilerde kırklı yaşlarında olan Tovey’i, yıllardır verdiği emeğin karşılığını alırken izliyoruz. Sundance’te kayda değer övgüler alan Plainclothes da bu azmin bir ürünü. Filmin yazarı ve yönetmeni Carmen Emmi’nin, başka kimseye bu kadar yakışmayacak bir rol için Tovey’e gitmesi bana hiç tesadüf gibi gelmiyor çünkü.

Andrew Haigh’in şahaneler şahanesi Looking’de San Francisco’ya yeni gelmiş bir Britanyalı olarak karşımıza çıkan Russell Tovey’yi, bu kez San Francisco hayalleri kuran biri olarak izliyoruz. Yerel bir alışveriş merkezinin erkekler tuvaletlerinde devriye gezerek eşcinsel birlikteliklerde bulunan erkekleri tuzağa düşürerek “suçüstü” yakalamakla görevli gizli polis Lucas (Tom Blyth), aslında erkeklerden hoşlanıyor olabileceği gerçeğini görmezden gelmektedir. Ta ki yolu, ondan yaşça büyük ve fazlasıyla çekici Andrew (Russell Tovey) ile kesişene kadar. Andrew’u da aynı tatsız planıyla emniyete teslim edemez. Dahası, o güne dek sıkı sıkıya uyguladığı bütün kuralları hiçe sayarak, eline sıkıştırdığı kâğıt parçasındaki telefondan ona ulaşır ve fitili ateşler. Akıllı telefonların henüz hayatımıza girmediği, doksanların HIV salgınıyla gölgelenmiş günlerinde geçen Plainclothes, eşcinsel kimliğin evrensel parçalarından biri olan “cruising” kültürü üzerinden, yazılmadığı, konuşulmadığı ve bunu anlatabilecek insanlar artık hayatta olmadığı için kaybolmuş bir dönemin izini sürüyor özetle.

Plainclothes

Carmen Emmi, her şeyden önce, zamanında tutukluluğa kadar uzanan cezalarla “suç” sayılmış buluşmaların getirdiği risk ve korkuyu hazla harmanlayan, her hücresinden kuir bir tat aldığınız bir film çekmiş. Görsel tarafta ise dönemin dijital araçlarının elverdiği ölçüde hafif bir cila kullanarak, VHS kaset etkisi yaratmaya özen göstermiş. Üstelik yetişkin filmleri estetiğine kayma ihtimalini gözeterek bundan kaçınacak zekice önlemler de almış. Alışveriş merkezinde uzaktan çekilmiş, sanki birileri bizi izliyormuş hissi veren planlardan, pisuvardaki bakışmaları tuvalet aynasından dikizliyormuşuz gibi gösteren kamera açılarına kadar, seyirciyi doğrudan olayların kenarına konuşlandırıyor Emmi. Bir zamanlar tanışma yöntemi olan, bugünse bir fanteziye dönüşmüş “cruising”in bütün kodlarını da hızla öğretiyor bize. Kuir olsun olmasın, izleyicisini gay sözlüğünden çıkmış başka bir fetiş fikriyle, voyörizmle avucunda tutuyor.

Eşcinselleri fişlemek için aynaların arkasına kameralı odalar inşa edebilen bir zihniyetin devletin içinde yer bulabildiği, son derece karanlık bir dönemi anlatıyor Plainclothes. Yine de, esas oğlanımız Lucas’ın kendini keşfetme yolculuğu, bu ağır yükü hafifleten bir damar açıyor filmde. Umumi bir alanda, bir anlık haz uğruna her türlü tehlikeyi göze alanları kıskaca aldığı görevinden sonra, tüm bedeniyle arzuladığı adamın onu baş başa ağırlayabileceği bir yerinin olmaması, Lucas’ı gözünü karartmaya itiyor. Bu ânı izlemenin yarattığı aşinalığı kelimelere sığdırmam zor. Ne istediğini fark ettiğin ya da istemekle barıştığın andan itibaren doyurmaya çalıştığın, Lucas’ın bakışlarında beliren o canavar cinsel uyanışın ortak öznesi. Açlık ya da susuzluk gibi temel, tetikleyici bir ihtiyaç onun için Andrew’un çıplak bedenine doymak, mümkün olan en iç noktalarına kadar sızabilmek.

Plainclothes

İki karakterin harici hayatlarına dair detayları uzun süre saklayarak, doksanlarda gay olmak üzerine güçlü bir fikir veren Plainclothes, çokça fikri önümüze dökmesine rağmen asla zorlama hissettirmiyor. O kültüre dair gösterdiği unsurları tek bir potada eritebilmesi, filmin en büyük başarısı. Bir zamanların gay erkekler için diğer önemli buluşma noktası olan sinema salonunda, karanlığa tedirginlikle gömülmüş, projektörün gürültüsünden çok kalp atışlarının duyulduğu o heyecan hâli tüm ilkelliğiyle acı verici derecede gerçek. Keza isim değiş tokuşundaki yalanlar, yalnızca o alışveriş merkezi tuvaletini bilen Lucas’ın sevilmeye duyduğu ihtiyacı, sıradan bir buluşma sonrasında hızlıca dillendiren toyluğu… Hepsi, hakikati can acıtıcı bir şekilde irdeliyor. Tüm o multimedya motifinin içinde, tüplü televizyonun şişkin ekranından fırlayıp varlığını hatırlatıyor film.

Sıradışı yaklaşımıyla geleneksel anlatıdan uzak duran, göreviyle tutkuları arasında sıkışıp kalmış ajanıyla gerilim filmlerinin klişelerini alt üst eden ve oyuncularının yüzlerine odaklanmaya pek de meyilli olmayan bir filmde Tom Blyth’in böylesine etkili bir performans sergilemesi başlı başına bir başarı. Yalnız karakterinin serseri mayın gibi ilerleyen yolculuğundaki tüm nüansları ustalıkla verse de, senaryo dağınık bir yapıya sahip ve finalinde de iyi düşünülmemiş bir kapanışla bitiyor açıkçası. Doksanlarda iletişim araçlarının sınırlılığı ve toplumun gay kimlikler konusunda kendini yeterince eğitememiş olması malum. Film, buna oynayan ve aileyle ilgili bir açılımla ekstra baskı katmaya çalışan katmanında, ne yazık ki geri kalanındaki inceliği koruyamıyor. Böylece, görsel anlamda yetkin sinema diline yaslanıp hikâyeyi tam toparlayamayan, yer yer boşluklar bırakan bir yapıya bürünüyor. Yine de, Russell Tovey’i “yeterince kullanmamış” diye yakınmamıza fırsat vermeyecek kadar bizi oyalıyor, hayalleri doğdukları yıllara sığdırılamamış binlercesinin hatırına sessiz kalmamızı sağlıyor.


Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin