Dizi Eleştirisi
The Girlfriend (Mini Dizi): Şehvet, Gerilim ve Entrika
THE GIRLFRIEND | Yaratıcılar: Naomi Sheldon, Gabbie Asher | Oyuncular: Robin Wright, Olivia Cooke, Laurie Davidson, Waleed Zuaiter, Tanya Moodie, Shalom Brune-Franklin, Leo Suter, Karen Henthorn, Francesca Corney, Ben Miles, Marina Bye, Anna Chancellor | 48~52′ | Prime Video
The Girlfriend, Oidipus kompleksine kadar gitmese de kendilerince sağlıklı, ama dışarıdan bakıldığında defoları bir bir görülen anne – oğul ilişkisiyle eğlenmeyi çok iyi biliyor. Hikâye bu sıkı bağı bir travmaya bağlamayı da ihmal etmiyor. Laura, Daniel’ın ablasını küçük yaşta kaybetmiş bir anne ve bu kaybın yasını hayatının her alanına yansıtıyor. Sevdiği insanlara karşı aşırı korumacı tavrı, plan yaparken hep güvenli ihtimalleri tercih etmesi, buna bağlı kontrolcülüğü ve en önemlisi, yasını eşine sarılarak aşmak yerine evliliğini açıp başka kollarda tüketmeye çalışması bu durumun neticeleri arasında. Dolayısıyla yeni gelin adayının röntgenini çekip bir kedi – fare oyununda başrolü üstlenmeye bu kadar hevesli olmasına pek şaşırmıyoruz.
Cherry’ye gelirsek… Diziyi bu kadar keyifli kılan asıl unsur onun katmanları. Sınıf farkının doğurduğu uçurumlarda, paranın getirdiği kudrete gözünü dikmiş bir kadın olarak yavaş yavaş tanıyoruz Cherry’yi. Amaçları uğruna bütün duygu durumunu kontrol altına alıp hayatını rol yaparak sürdürebilecek biri olduğunu fark ediyoruz. Kamera Laura’nın bakış açısından bir şeyler gösterdiğinde Laura pek kendini aklama derdine düşmüyor; ama mikrofon Cherry’e uzatıldığında müthiş bir mağduriyet performansı izliyoruz. Sadece Daniel’ı ya da Laura’nın ikna edemediği herkesi değil, biz izleyicileri de avucunun içine alıp oyuncak gibi kullandığını geç idrak ediyoruz. Yalnız burada sadece Cherry’nin manipülasyonuna değil, Laura’nın abartılı korumacılığına da tanık olduğumuz için de görüş alanımızın buğulanıyor olabilir.
Sürprizleri bozmak istemediğim için fazla ayrıntıya girmeyeceğim ama The Girlfriend bu çetin savaş sırasında zaman zaman inanılmaz absürt mizansenlere de başvuruyor. Ancak bu durum, belki de ikili perspektifin yarattığı oyun alanı sayesinde, çoğu zaman en saçma aksiyonu bile kabul edilebilir bir düzleme oturtuyor. Görüntülü kayıt cihazlarının çağında Cherry’nin eski sevgilisinin düğününü rezil edip yakalanamaması ya da onun gerçek yüzünü ortaya çıkaracak bir ses kaydının anca yıllar sonra Daniel’ın kulağına ulaşması gibi mantığa yatmayan detaylar da mevcut. Yine de The Girlfriend’in pembe dizi disiplininden gelen, Robin Wright’ın tüm Amerikanlığına rağmen Brit cilası atılmış, entrika soslu bir drama olduğunu hatırlayınca bunları görmezden gelebiliyoruz.
Açılış sahnesinden finaline kadar, modern ilişkilerdeki tehlikeli dışavurumların çılgınca kurgulanmış ama seyri kolay bir yansıması olmayı hedefleyen The Girlfriend, bütün şehveti ve gerilimiyle amacına ulaşıyor. Ana akım hikâye anlatımının tüm nimetlerini kullanırken, Olive Cooke’un oynarken büyük keyif aldığı her hâlinden belli olan performansı da bu uğursuzluklar zincirini takip etmeyi iyice keyifli kılıyor. Bununla birlikte dizi, benzer anlatılardaki “iyinin yüzünü güldürüp kötüyü alt etme” klişesine teslim olmadığı için bence bu kadar etkili. Tüm o şaşalı yaşantı ve romantik komedi tadında pazarlanan ansızın aşka rağmen, gerçek hayatta misillemelerle var olan, mağdur rolünü seven, sosyal tırmanıcı ve çapsız barbunyaların hep galip geldiğini de çok iyi biliyor. Bir Cherry’yi hayatına sokma gafletine düşmüş olan herkese kucak dolusu sevgilerle…