Eleştiri

Black Rabbit (Mini Dizi): Sepya Kaos

Yayınlandı

on

BLACK RABBIT | Yaratıcı: Zach Baylin & Kate Susman | Oyuncular: Jude Law, Jason Bateman, Cleopatra Coleman, Sope Dirisu, Amaka Okafor, Troy Kotsur, Robin de Jesús, Chris Coy, Dagmara Domińczyk, Abbey Lee, Don Harvey, Odessa Young, Gus Birney, Forrest Weber, Amir Malaklou, Michael Cash, John Ales, Morgan Spector, Hettienne Park | 44~68′ | Netflix

Kariyeri boyunca fiziksel avantajlarını ön plana çıkarmak yerine her rolün aktörü olmayı tercih eden Jude Law ile Ozark sonrası kariyerinin yönünü değiştiren Jason Bateman’ı bir araya getiriyor Black Rabbit. Netflix çatısı altında yayınlanan sekiz bölümlük mini dizi, Coney Island’da baba şiddetinin baskın geldiği bir evde büyüyen iki kardeşin, Jake (Law) ve Vince’in (Bateman) hikâyesini anlatıyor. Vince yıllar sonra New York’a döndüğünde karşılarına çıkan tablo, arada yaşanmış iniş çıkışlarla dolu geçmişin yükünü de beraberinde getiriyor. Gençliklerinde müzik yapan kardeşler, Vince’in uyuşturucu bağımlılığı yüzünden bu hayali rafa kaldırmış, ardından birlikte kurdukları restoran işi de Vince’in yeniden tökezlemesiyle Jake’in eline düşmüş. Reno’da kızı ve kardeşinden uzak, borçlar ve suçlarla çevrili bir hayata savrulan Vince, yediği yeni nanelerin ardından şehre geri dönüyor. Fakat bu dönüş, Jake’in kurduğu düzeni hızla sarsarken izleyiciyi de alabildiğine kaotik, çıkıştan çok inişlere sürüklenen ve başından trajedisi belli bir çıkmaza ortak ediyor.

King Richard ile Will Smith’e hiç hak etmediği bir Oscar kazandıran Zach Baylin’in, Kate Susman’la birlikte kaleme aldığı Black Rabbit, sanki Ozark ile The Bear’ın aynı potada eritilmiş hâli gibi. Bir yanda, küçük yaşta ailesi için her şeyi göze almış ama beladan bir türlü kurtulamayan bir adamın hikâyesini izliyoruz: New York’taki Rus ve Türk hamamlarının karanlık yüzünü temsil eden bir patrona yüklü borçlar, bu borcu kapatmak için girişilen kumar oyunları, çevresindekileri de ateşe atan korkunç riskler… Öte yanda ise restoran işletmeciliğinin katran karası yüzü var: İyi yemekle keyifli bir ortamın buluştuğu mekânda genç kadın çalışanların maruz kaldığı tacizler, bu tacizleri sistematikleştiren suskunluk ve hizmet sektörünün çoğu zaman görünmez kalan zorlukları. Black Rabbit, bu iki dünyayı üst üste bindirerek kuruyor anlatısını.

Netflix yapımlarında alışık olduğumuz üzere, seyircinin dikkati dağılır ihtimali gözetilerek her şey Bilal’e anlatır gibi aktarılıyor. Karakterlerin motivasyonlarını anlamak saniyeler sürüyor. Vince arsızca bencil, aynı hataları defalarca tekrarlayacak kadar niteliksiz bir adam. Jake ise görece başarılı iş hayatına rağmen ağabeyini kendisinden uzak tutamadığı gibi, onun uğruna her şeyi feda edecek kadar aile bağlarına körü körüne bağlı. İkilinin çevresine yerleştirilen yan karakterler de sahneye çıkar çıkmaz tüm kartlarını açıyor. Kötü adamın kalkışacakları, onurlu şefin göze alacakları, kızı, sevgilisi, yatırımcısı, garsonu, tacizcisi… Hepsi ezbere. Netflix okulundan mezun izleyicinin karşısına çıkacak tek bir yenilik yok. Gelişime ve değişime ihtiyaç duyan hiçbir şeye yine dokunulmamış. Bu uğurda boşa harcadığı oyuncuları ise say say bitiremem.

Kendi dünyasını ilk bölümde tamamen ifşa eden Black Rabbit, anlatım tekniğinde nispeten yenilikçi bir denemeye giriştiği altıncı bölüme kadar tek bir şablona sıkı sıkıya bağlı kalıyor. Hızlı nakit ihtiyacına üretilen çözümlerin kısa sürede boşa çıkması, ardından para bulmak için denenebilecek her yolu tüketme döngüsü uzun süre kırılmıyor. Anlatının işaret ettiği yer elbette kandaşlığın toksikliği. Doğuştan gelen bağlılık yeminlerinin sevgi kavramını nasıl içi boş bir şeye dönüştürdüğü üzerine, ecel teri ve kan gölünde ilerleyen bir gerilim Black Rabbit. Ancak bu mesaj, izleyicide zerre empati duygusu uyandırmayan iki karakter üzerinden verildiğinde yolculuğun da anlamı kalmıyor pek sanki. Çoğu Netflix işinde olduğu gibi, ana karakterlerin peşine takılıp gidemiyoruz.. Dizi, seyirciden iki kardeşten taraf durmasını âdeta yalvararak talep etse de yanıt bulamıyor, bulamadığı için de ızdırap yüklü finali karşılığını veremiyor.

Acı dolu finalini dahi anlamsızlaştıran yavan karakterler bir yana, dizinin görsel kimliğinde de aynı kalıplar tekrar ediliyor. Ozark’ta kamera arkasına geçen Jason Bateman ve Laura Linney’e Ben Semanoff ile Justin Kurzel’in eşlik ettiği ekip, Netflix’in çoğu zaman telefon ekranına sıkışan seyir alışkanlığının kurbanı olmuş. Hep yakın planlar, hep yüzün tam merkeze yerleştirildiği kadrajlar… Üstelik seyircinin uykudan uyandığında ekranda ne izlediğini hatırlaması için her yapımına renk kodu atayan Netflix, burada da sepya filtresine boğuyor bizi. Hızla tüketilmesi için hazmı kolay bir üretim tercih edilmesini kabullenebilirim belki; ama bunu sekiz bölüme zorla yaymanın mantığını anlamak artık mümkün değil. Zaten senaryo da görsel dil de aynı fabrikanın bantlarından çıkma. Cüzdanlarımızı boşalttığınız yetmezmiş gibi, zamanımızı da çalmaya ne hakkınız var?

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version