Eleştiri
Hedda: Ibsen’in Güvenli Limanı
HEDDA | Yönetmen: Nia DaCosta | Oyuncular: Tessa Thompson, Nina Hoss, Tom Bateman, Imogen Poots, Nicholas Pinnock, Kathryn Hunter, Finbar Lynch, Mirren Mack, Jamael Westman, Saffron Hocking | Senaryo: Nia DaCosta (uyarlama), Henrik Ibsen (oyun) | ABD | 107′ | Drama, Romantik
DaCosta, uyarlaması cesaret isteyen bu metni eline alır almaz yalnızca zamanla oynamakla yetinmemiş, Ibsen’in Eilert’ini Eileen’e dönüştürerek karakterin cinsiyetini de değiştirmiş. Bu hamle, Hedda’nın zaten karmaşık olan kimliğine bir katman daha ekliyor. Seksin temel motivasyon olduğu bu evde Hedda’nın herkesi potansiyel bir av gibi görmesi, filmin en eğlenceli taraflarından biri hâline geliyor böylece. Her etkileşiminde başka anlamlar ararken, Hedda’nın yan karakterlerin kodlarıyla yalnızca canı istediği için oynaması da bu yeniden yazımın getirdiği yeni bir boyut. Zevkin doruklarına yaptığı her yolculuğa düşkün, hepsi için de kıvrak zekâsını kullanmaya hazır Hedda, sahte gülümsemesinin ardına gizlediği ateşli hırsıyla yaklaşıyor kurbanlarına. Havai fişekler, ansızın gelen yüzme perileri, silahın hedefine denk düşen devasa abajurlar, labirenti andıran bahçede sevişen konuklar… Bu görsel cümbüş, herkesin dikkatini dağıtarak pek kuir Hedda’mızın amacına ulaşmasına zemin hazırlıyor.
Artık her oyun uyarlamasının o teatral havasından sıyrılması gerektiğini kabul etmemiz gerek. Nice August Wilsonlar, Tennessee Williamslar, metinlerine dokunulmadığı için sahne tozuyla birlikte perdeye taşındı ve yapaylığıyla seyircisini boğdu, malum. Sinema bu oyunların dönüşmesine, performansların da perdeye göre yeniden yontulmasına muhtaç bir sanat. Neyse ki Hedda bu açıdan hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Bilmeyen kalmamıştır ama oldu da öyle biri varsa, bu filmin bir tiyatro oyunundan uyarlandığını anlaması mümkün değil. Hedda’dan Medea’ya, artık materyali ve zamanı kıran uyarlamalarda asıl bakmamız gereken şey, gerçekten de yeniden yorumlanmayı hak eden bir fikrin olup olmadığı. Nia DaCosta ise sanki bu yükün altına, kuir bir yorumun cazibesine kapılarak girmiş gibi. Hedda’yı siyah bir kadın olarak tasvir etmek de elbette yeni bir dokunuş, ancak filmin kimliğin bu boyutuyla pek ilgilenmediğini de belirtmek gerek.
Hildur Guðnadóttir’nin DaCosta tarafından doldurulmayan her boşluğu sırtlanan besteleri eşliğinde, iyi fikirlerin arasına serpiştirilmiş bitkin sahnelerden oluşuyor Hedda. Eski sevgilisiyle karşılaştığı sahnede, harika bir oyun çıkaran Tessa Thompson salonun ortasında havada süzülüyor. Ancak hemen ardından gelen o soğuk, kimyasız atmosfer her şeyi dağıtıyor. Ekranda göründüğü patlayacağını bildiğimiz silah setin en görkemli parçasına isabet edip tuzla buz oluyor, fakat bu patlamayı sönük bir yüzleşmenin takip etmesi etkisini gölgeliyor. Kathryn Hunter’ın canlandırdığı Bertie, yalnızca beş dakikalığına bile filme inanılmaz bir nefes aldırıyor. Ne var ki o an biter bitmez DaCosta yeniden oyunun tanıdığı güvenli limanlara çekiliyor. Rejisi sanki ateşe elini uzatmak zorunda olduğunun bilincinde ama bunu uzun süre sürdüremeyecek kadar canı tatlı. Halbuki cesaretini sonuna kadar taşıyabilse, çok başka şeyler konuşuyor olurduk.
Neyse ki 2025 model Hedda, türeyen dönem işlerinin çoğunda gördüğümüz “karakterini kaybetme” sorunundan muzdarip değil. Hatta çağdaş dokunuşlarını bir noktaya kadar takdir etmek de mümkün. Tessa Thompson ve Nina Hoss gibi bir arada göreceğimi asla tahmin etmediğim bir ikiliden, ikna edici bir fırtınalı sevda sağmayı başarıyor film. Ancak daha önce de belirttiğim gibi, böylesine köklü metinleri uyarlamaya kalkışacaksak, masayı donatıp zenginleştirmeye ya da en azından biçimsel olarak yapıyı sarsmaya mecburuz. Aksi takdirde, tiyatro sahnesinde oyunu kaçırmış birinin eksiklerini telafi ediyormuş hissinden öteye geçemiyoruz. Düşük bütçeler ve berbat yönetimlerin altında maskaraya dönmüş devlet destekli tiyatrolarda izlemektense bu cilalı versiyonun tadına bakmak elbette güzel; ama Hedda Gabbler’ı tanıyana biraz zulüm, hatta abartmak gibi olmasın, azıcık da ihanet.