Takip et

Eleştiri

Sesin Hikâyesi – The History of Sound: Aşktan Yana Sessiz

tarihinde yayınlandı.

The History of Sound

THE HISTORY OF SOUND (Sesin Hikâyesi) | Yönetmen: Oliver Hermanus | Oyuncular: Paul Mescal, Josh O’Connor, Molly Price, Raphael Sbarge, Hadley Robinson, Emma Canning, Emily Bergl, Briana Middleton, Gary Raymond | Senaryo: Ben Shattuck (uyarlama & hikâye) | ABD, Birleşik Krallık, İsveç, İtalya | 128′ | Drama, Romantik, Tarih, Müzik

The History of SoundTürkiye’de ilk gösterimini Filmekimi’nde yapan The History of Sound, MUBI etiketini taşımasına rağmen kuir bir hikâye anlatması sebebiyle platformda uğrayacak mı bilmiyorum. Paul Mescal ve Josh O’Connor gibi internetin gözdesi iki aktörü bir araya getiren yapım, prodüksiyon sürecinde yarattığı beklentiyle de hayli ses getirmişti. Buradaki izleyicinin radarına da kolayca girmeyi başaran film, Living ile Bill Nighy’e ilk Oscar adaylığını kazandıran yönetmen Oliver Hermanus’un imzasını taşıyor. Ben Shattuck’un kendi kısa hikâyelerinden uyarladığı ve Türkiye’de Sesin Hikâyesi adıyla gösterilen film, I. Dünya Savaşı sırasında New England’da halk ezgilerini kaydetmek için yola çıkan Lionel (Mescal) ve David’in (O’Connor) hikâyesini anlatıyor. Müziğe duydukları ortak tutku, öğrencilik yıllarında başlayan tanışıklıklarını zamanın izin verdiği ölçüde yaşanabilen bir aşka dönüştürüyor. Paylaştıkça birbirine daha çok bağlanan Lionel ile David’in hikâyesinde ayrılık ve bununla birlikte acı da çok geçmeden kapıyı çalıyor.

The History of Sound’un en dokunaklı tarafı, Lionel ile David’in halk müziğini ölümsüzleştirme çabasının ardında, bu ezgilerin kaybolma ihtimaline duydukları korku ve sorumluluk hissinin yatıyor oluşu. Fakat bu kaygıyı, aralarındaki ilişki üzerinden de okumak mümkün. Gün ışığına çıkamayan çoğu kuir sevda gibi, burada da ışıkların hiç açılmadığı, perdelerin aralanmadığı bir evde hapis kalmış, hayatın savurduğu yerlere boyun eğmiş bir aşk izliyoruz. Adını duymadığımız, neler yaşandığını tam bilemediğimiz bu ilişki, tıpkı büyük kuir aşkların çoğu gibi, unutulmasının ve bilinmemesinin yasını henüz yaşanırken tutuyor. Filmin finalinde buna doğrudan bir gönderme var zaten. David’in Lionel için kaydettiği plak ve Lionel’ın David’e yazdığı mektuplar, kuir tarihe isimleriyle âdeta küçük bir virgül bırakıyor. Yalnızca sesin değil, aşkın da kayıt altına alındığı bu an, filmin amaçladığı duygu selinin de temelini oluşturuyor.

The History of Sound

Motivasyonları kolayca okunabilen film, tezatlarla örülü iki karakterin sınıfsal farklarını ve müziğe dair doğuştan gelen sezgisel ayrımlarını da masaya koymayı ihmal etmiyor. Yaşanamayanların sebepleri açık ve bu sert uçurumun iki tarafı da hangi hayatlara yönelttiği belirgin. Bu anlamda, Ang Lee’nin Brokeback Mountain’ını anımsatan bir manzara kuruyor The History of Sound. Ne var ki karakter tanımlarındaki zenginlik filmin tamamına sirayet etmiyor. Müziği yalnızca bir ses değil, bir doku olarak ele aldığı küçük anlarda parlayan film, bu ilişkinin varlığına bizi tam anlamıyla ikna edemiyor. Tarafların birbirini neden çektiğini hissedemediğimiz gibi, hikâye genel izleyiciye de uygun bir yumuşaklığa çekiliyor. Sevip de öpüşmeyen, ölüp de sevişmeyen bir çift izliyoruz. Sigara dumanının ağızdan dışarı çıkışına sığmış şehvetin her yerden fışkırması gerekirken, Hermanus’un filminde tutkunun emaresi bile yok.

Fırsat eşitliğine henüz ulaşmaya çalışan azınlıkların, yıllar boyunca ana akımı domine etmiş cis-hetero anlatıların çoktan işlediği günahları şimdi tadabilmesine elbette ılımlı yaklaşıyoruz. Sonuçta kuir hikâyelerin de çuvallama hakkı var. Nasıl ki her Notting Hill’in yanında yüzlerce Gigli varsa, her Brokeback Mountain’ın da yüzlerce The History of Sound’u olabilir. Yine de beklentilerimizi bastırmak kolay değil. Böylesine kuvvetli referanslarla gelen Hermanus’un, sinema dünyasında şu an çok özel bir noktada duran iki genç yıldızı hem bir arada hem de âşık olarak izletme fikri baştan umut vericiydi. Başaramama ihtimallerini hiç düşünmek istememiştik. Ne var ki bu kuru, ağır aksak duygusuzlukta Mescal ile O’Connor’ın bana göre örtüşmeyen kimyalarının ve kulak tırmalayan Amerikan aksanlarının da payı büyük. Kaldı ki Amerikan coğrafyasının bağrında geçen bir hikâyeyi anlatmak için neden okyanusun öte yakasından oyuncular seçildiğini anlamak da güç.

The History of Sound

Lionel ile David’in yolları ayrıldıktan sonra ritmini tamamen kaybeden The History of Sound’un aslında daha yüksek bir ivmeye ihtiyacı yoktu. Fakat bu özenle inşa edilmiş cam fanustaki sevdalarını, sanki bir günaha ortak oluyormuşuz hissiyle izlemeyi tercih ederdim. Kamera ise yine dışarıda ve mesafeli kalmış, ama bu kez tamamen yanlış sebeplerden. Böyle olunca, David’in bir eşi olduğunu öğrendiğimizde şaşırmadığımız gibi, İtalya’da yeni “twink”iyle teselli bulan Lionel’ın ülkesine dönme kararını da ne anlamlandırabiliyor ne de umursayabiliyoruz. Oliver Hermanus, fikirlerinin peşinde giderken seyircisini yolda bırakmış. Uzun zamandır finaline bu denli yorgun ulaştığım bir film izlememiştim.


Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin