Eleştiri
Roofman: Yetişkin Filmleri Geri Döndü!
ROOFMAN (Çatıda Biri Var) | Yönetmen: Derek Cianfrance | Oyuncular: Channing Tatum, Kirsten Dunst, LaKeith Stanfield, Juno Temple, Peter Dinklage, Ben Mendelsohn, Uzo Aduba, Emory Cohen, Melonie Diaz, Molly Price, Lily Collias, Kennedy Moyer, Tony Revolori, Jimmy O. Yang, Punkie Johnson | Senaryo: Derek Cianfrance, Kirt Gunn | ABD | 126′ | Drama, Suç, Romantik
Cianfrance’in tamamen kaslarını gevşetip komedideki meziyetlerine alan açtığı Roofman, yalanlarıyla insanların hayatlarına sızsa da sonunda onların bile sevgiyle andığı Jeffrey Manchester’ı, şeytan tüyüne sahip bir oyuncu olan Channing Tatum’a emanet ederek baştan doğru bir tercih yapıyor. Tatum’un büyüsüne kapıldığımız filmde, Manchester’ın doğru amaçlarla çalıp çırptığına inanmakta hiç zorlanmıyoruz. Hapsedildiği Toys ‘R’ Us mağazasının sınırlarını terk ederken, her şeyden önce bir “baba” olmak üzere dünyaya geldiğinin farkında bir adamı izliyoruz aslında. Elbette, hayatına girdiği Leigh’nin (Dunst) karşısında firari yaşamın sınırlı kaynakları ve sıfır sosyalliği içinde hantallaşan kaslarını yeniden çalıştırma gayreti de var Jeffrey’nin. Ancak bu aşkın, ne kadar çetrefilli olursa olsun, bir temele bağlanması ve Jeffrey’nin boşlukları doğru yalanlarla doldurmasının ardında sevgi dolu bir motivasyon bulunması ilgimizi ayakta tutuyor.
Hayatının bir noktasında o tek boynuzlu atla karşılaşmış ya da onun bizzat kendisi olmuş herkesin tanıdık duygular bulacağı Roofman, saat gibi işleyen kurgusunda birbirinden tamamen farklı renklere sahip perdelere bir araya getirmeyi başarıyor. Yüksek faizli Mortgage krizine koşar adımlarla ilerleyen Amerika’da, kendi hayallerini gerçekleştirememiş bir babanın çocuklarının da kanadı kırık büyümemesi için verdiği çabaya inanıyoruz. Büyük franchise’lardan çalıp cukkasına indirdiği rakamları haklı bulmamız da bundan. Ardından gelen hapishane sahnesi, peşi sıra çok iyi çekilmiş bir kaçış sekansı, sonrasında da Jeffrey Manchester’ın trajedisinden bir romantik komediye, oradan da bizi onu adalete teslim etmeye ikna eden bir dramaya evrilen yapı… Film tüm bu dönüşümleri ustalıkla taşıyor. Sevgililer, baba problemleri, kardeşlik ilişkileri derken, kalbimize en yakın bağların karanlık yüzünü ortaya dökerek bir kariyer inşa eden Derek Cianfrance, bu kez inanılmaz neşeli bir tavırla her şeyin üstesinden geliyor biz seyirciyi de büyük bir ustalıkla manipüle edip tam istediği yere getiriyor.
Cianfrance’in yönetmenliğinde hissedilen en belirgin şey, üzerindeki tüm yükleri atmış olmanın rahatlığı. Bugüne dek en büyük numarası gerçeği bulmak olan bir sinemacının, bu kez tamamen yalanlara bel bağlamış bir adamı anlatırken dahi hakikatin peşinden gitmesi Roofman’i özel kılıyor. Hikâyenin karanlıkta kalmayan tek yüzü olarak seyirciye o insani, dürüst çekirdeği parlak bir ışıkta gösteriyor Cianfrance. Üstelik tek bir sahnesi dahi “küçük” hissettirmiyor. En sıradan karşılaşmalar bile filmin o mükemmel kaçış sekansı kadar özenle çekilmiş. Bir an olsun oyalandığımızı hissetmiyoruz. Gerçeği inanılmaz olandan süzerken, Cianfrance küçük rolleri de ustalıkla parlatıyor. Filmin üzerinde görünmez bir acele duygusu da var halbuki. Toplu soygundan polis baskınına, ailesiyle bağının koptuğu telefon konuşmalarından kamyon altında özgürlüğe kavuşmasına kadar her şey hızla akıyor. Bu yüzden ilk yarım saatte yakıtının biteceğini sanıyoruz ama yönetmen direksiyonu sevginin iyileştirici gücüne kırıyor ve Jeffrey Manchester’ın Channing Tatum aracılığıyla perdeden taşan cazibesini de kullanarak dev bir duygu mozaiği yaratıyor.
Grizzly Bear’la tanıdığımız Christopher Bear’ın, 2000’lerin o şahane stüdyo filmlerini anımsatan müzikleri eşliğinde asıl darbe, Tatum ve Dunst’ın arasındaki kimyadan geliyor. İkisi de kariyerlerinin en iyi performanslarından birine imza atmış. Tatum, karakterinin ardına sakladığı sayısız kimliğe rağmen o çatlaklardan sızan ışığı Dunst’ın hayatta tek başına ayakta kalmaya çalışan bekar annesine ulaştırdığında ortaya büyüleyici bir etkileşim çıkıyor. Dunst’ın oyununda, Elizabethtown’daki o kırılganlığı yeniden görmek mümkün. Hele araba başındaki konuşmasında, kaosun ortasında bir şeylerin ters gittiğini sezerken bile çocuklarının hayatına kattığı ışığı hiçe saymayan hâliyle, kariyerinin zirve anlarından birini yaşıyor. Her şeyin sarpa sardığı final bölümünde izleyicinin yolunu bulmasına yardım eden de yine o oluyor.