Eleştiri
Roofman: Yetişkin Filmleri Geri Döndü!

ROOFMAN (Çatıda Biri Var) | Yönetmen: Derek Cianfrance | Oyuncular: Channing Tatum, Kirsten Dunst, LaKeith Stanfield, Juno Temple, Peter Dinklage, Ben Mendelsohn, Uzo Aduba, Emory Cohen, Melonie Diaz, Molly Price, Lily Collias, Kennedy Moyer, Tony Revolori, Jimmy O. Yang, Punkie Johnson | Senaryo: Derek Cianfrance, Kirt Gunn | ABD | 126′ | Drama, Suç, Romantik
Doksanlar ve erken 2000’lerden miras, bir zamanlar perdede kendine bolca yer bulan bir yetişkin draması türü vardı. Marvel ve benzeri devam filmlerinin kurduğu ekonomi, ne yazık ki bu yapımları tarihe gömdü. Başrollerinin yıldız kumaşına güvenen, ölçeğini küçük tutan, ana akımın kodlarına harfiyen uyup hedefi on ikiden vuran o filmlerden sonuncusunu ne zaman izlediğimizi hatırlamıyorum bile. Ama inanın, Blue Valentine ve The Place Beyond the Pines gibi, mizahın zerresine yer bırakmadan insan ruhunu didik didik eden Derek Cianfrance’in bu janrda bir film çekeceğini hiç tahmin etmezdim. Channing Tatum ve Kirsten Dunst’ı buluşturan Roofman, alternatif bir gerçeklikte hem eleştirel hem de ticari başarıya ulaşabilecek bir film olabilirdi. Cianfrance’in filmografisinde fena halde sırıtan bu yapım, 20 yıl önce yaşanmış gerçek bir olayı anlatıyor. Çatısından girdiği McDonald’s şubelerini soyarak ailesine ev almak için para biriktiren Jeffrey Manchester, kibarlığıyla çalışanlarda iyi bir intiba bırakırken ünlü bir hırsız olarak nam salar ve kısa sürede de yakalanır. Aldığı cezaya şaşırmasa da süresini uzun bulan Manchester, kıvrak zekâsıyla hapisten kaçıp bir Toys ‘R’ Us mağazasına saklanarak yakalanmadan yaşamını sürdürür. Film, bu firarın ardından Manchester’ın kaybettiği ailesinin yerine koyduğu yeni aileyle nasıl tanıştığına ve onlarla kurduğu ilişkiye odaklanıyor.
Cianfrance’in tamamen kaslarını gevşetip komedideki meziyetlerine alan açtığı Roofman, yalanlarıyla insanların hayatlarına sızsa da sonunda onların bile sevgiyle andığı Jeffrey Manchester’ı, şeytan tüyüne sahip bir oyuncu olan Channing Tatum’a emanet ederek baştan doğru bir tercih yapıyor. Tatum’un büyüsüne kapıldığımız filmde, Manchester’ın doğru amaçlarla çalıp çırptığına inanmakta hiç zorlanmıyoruz. Hapsedildiği Toys ‘R’ Us mağazasının sınırlarını terk ederken, her şeyden önce bir “baba” olmak üzere dünyaya geldiğinin farkında bir adamı izliyoruz aslında. Elbette, hayatına girdiği Leigh’nin (Dunst) karşısında firari yaşamın sınırlı kaynakları ve sıfır sosyalliği içinde hantallaşan kaslarını yeniden çalıştırma gayreti de var Jeffrey’nin. Ancak bu aşkın, ne kadar çetrefilli olursa olsun, bir temele bağlanması ve Jeffrey’nin boşlukları doğru yalanlarla doldurmasının ardında sevgi dolu bir motivasyon bulunması ilgimizi ayakta tutuyor.
Hayatının bir noktasında o tek boynuzlu atla karşılaşmış ya da onun bizzat kendisi olmuş herkesin tanıdık duygular bulacağı Roofman, saat gibi işleyen kurgusunda birbirinden tamamen farklı renklere sahip perdelere bir araya getirmeyi başarıyor. Yüksek faizli Mortgage krizine koşar adımlarla ilerleyen Amerika’da, kendi hayallerini gerçekleştirememiş bir babanın çocuklarının da kanadı kırık büyümemesi için verdiği çabaya inanıyoruz. Büyük franchise’lardan çalıp cukkasına indirdiği rakamları haklı bulmamız da bundan. Ardından gelen hapishane sahnesi, peşi sıra çok iyi çekilmiş bir kaçış sekansı, sonrasında da Jeffrey Manchester’ın trajedisinden bir romantik komediye, oradan da bizi onu adalete teslim etmeye ikna eden bir dramaya evrilen yapı… Film tüm bu dönüşümleri ustalıkla taşıyor. Sevgililer, baba problemleri, kardeşlik ilişkileri derken, kalbimize en yakın bağların karanlık yüzünü ortaya dökerek bir kariyer inşa eden Derek Cianfrance, bu kez inanılmaz neşeli bir tavırla her şeyin üstesinden geliyor biz seyirciyi de büyük bir ustalıkla manipüle edip tam istediği yere getiriyor.
Cianfrance’in yönetmenliğinde hissedilen en belirgin şey, üzerindeki tüm yükleri atmış olmanın rahatlığı. Bugüne dek en büyük numarası gerçeği bulmak olan bir sinemacının, bu kez tamamen yalanlara bel bağlamış bir adamı anlatırken dahi hakikatin peşinden gitmesi Roofman’i özel kılıyor. Hikâyenin karanlıkta kalmayan tek yüzü olarak seyirciye o insani, dürüst çekirdeği parlak bir ışıkta gösteriyor Cianfrance. Üstelik tek bir sahnesi dahi “küçük” hissettirmiyor. En sıradan karşılaşmalar bile filmin o mükemmel kaçış sekansı kadar özenle çekilmiş. Bir an olsun oyalandığımızı hissetmiyoruz. Gerçeği inanılmaz olandan süzerken, Cianfrance küçük rolleri de ustalıkla parlatıyor. Filmin üzerinde görünmez bir acele duygusu da var halbuki. Toplu soygundan polis baskınına, ailesiyle bağının koptuğu telefon konuşmalarından kamyon altında özgürlüğe kavuşmasına kadar her şey hızla akıyor. Bu yüzden ilk yarım saatte yakıtının biteceğini sanıyoruz ama yönetmen direksiyonu sevginin iyileştirici gücüne kırıyor ve Jeffrey Manchester’ın Channing Tatum aracılığıyla perdeden taşan cazibesini de kullanarak dev bir duygu mozaiği yaratıyor.
Grizzly Bear’la tanıdığımız Christopher Bear’ın, 2000’lerin o şahane stüdyo filmlerini anımsatan müzikleri eşliğinde asıl darbe, Tatum ve Dunst’ın arasındaki kimyadan geliyor. İkisi de kariyerlerinin en iyi performanslarından birine imza atmış. Tatum, karakterinin ardına sakladığı sayısız kimliğe rağmen o çatlaklardan sızan ışığı Dunst’ın hayatta tek başına ayakta kalmaya çalışan bekar annesine ulaştırdığında ortaya büyüleyici bir etkileşim çıkıyor. Dunst’ın oyununda, Elizabethtown’daki o kırılganlığı yeniden görmek mümkün. Hele araba başındaki konuşmasında, kaosun ortasında bir şeylerin ters gittiğini sezerken bile çocuklarının hayatına kattığı ışığı hiçe saymayan hâliyle, kariyerinin zirve anlarından birini yaşıyor. Her şeyin sarpa sardığı final bölümünde izleyicinin yolunu bulmasına yardım eden de yine o oluyor.
Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.




















