Kısa Eleştiri
Üç Film Birden | Left-Handed Girl, 2000 Meters to Andriivka ve The Tale of Silyan
Oscar’ın En İyi Uluslararası Film yarışını yakından takip etmek için ciddi mesai harcasam da elbette her filme anında ulaşmak kolay olmuyor. Neyse ki geçtiğimiz hafta bu açığı kapatmamı sağlayan fırsatlar karşıma çıktı. Daha önce Sirāt (İspanya), Late Shift (İsviçre), Öldürdüğün Şeyler (Kanada), Belén (Arjantin), Little Trouble Girls (Slovenya) ve Mr. Nobody Against Putin’i (Danimarka) yazmış; It Was Just an Accident’ı (Fransa) ise birkaç gün önce ağırlamıştım Oscar Boy sayfalarında. Bugün ise Aralık ayını “Üç Film Birden” kuşağıyla açıyor, uluslararası film başvurularını konuşarak hâneyi genişletiyorum. Bu turdaki konuklarım Left-Handed Girl (Tayvan), 2000 Meters to Andriivka (Ukrayna) ve The Tale of Silyan (Kuzey Makedonya).
LEFT-HANDED GIRL | Pembe Dizinin Sean Baker Hâli
Yönetmen: Tsou Shih-Ching | Oyuncular: Janel Tsai, Shih-Yuan Ma, Nina Ye, Brando Huang, Akio Chen, Xin-Yan Chao, Teng-Hung Hsia | Senaryo: Tsou Shih-Ching, Sean Baker | Tayvan, Fransa, ABD, Birleşik Krallık | 108′ | Drama
Anora ile Oscar’ı kazanan Sean Baker’ın yapımcı ve senarist olarak katkıda bulunduğu Left-Handed Girl, kimi anlarda The Florida Project’i anımsatmıyor değil. Baker’ın projelerinde uzun süredir yapımcı olarak çalışan Tsou Shih-Ching’in yönettiği ve Netflix’te izlenebilen film, annesi ve ablasıyla birlikte Taipei’ye yeni taşınan beş yaşındaki küçük kızın çevresinde olup bitenleri anlamaya çalışmasını takip ediyor. Sol elini kullanması dedesi tarafından “şeytan işi” ilan edilen minik kahramanımız, evdeki bitmek bilmeyen çatışmalara aldırmadan, ona ait olmadığına inandığı o “yasaklı” sol koluyla ufak tefek hırsızlıklara girişiyor. Tayvan’ın hareketli yemek pazarlarında gezinen hikâyede sonrasında, geçim sıkıntısı, aile içi sırlar ve durmadan akıp giden bir hayat telaşı boy gösteriyor. Dürüst olmak gerekirse, Tsou’nun kamera tutuşunda bile Baker etkisi hakim. Yine de ortaya çıkan film biraz dağınık. “Acıların sabahı da var.” diyen, güneşin er ya da geç doğacağına inanan bir anlatı kurmuş ama bunu çok da yeni bir perspektifle yapmıyor. Karakter çatışmalarını genişletmeye çalıştığı her noktada tanıdık numaralar karşımıza çıkıyor. Buna rağmen, merkezindeki aşırı sevimli çocuk oyuncu, filmin kenarına köşesine sinmiş tüm o baştan savma trajediyi bir nebze kamufle etmeyi başarmış denilebilir. Kederin her türlüsüyle baş etmenin kesin bir yolu yok, hayat çoğu zaman gelişine yaşanmalı diye buyuran filminde keşke tek olayı asilik olan abla karakterini biraz daha derinleştirebilseymiş Tsou… O zaman bambaşka bir şeye dönüşebilirmiş film. Bu hâliyle düşük bütçeli, Tayvan işi bir pembe dizi tadında.
2000 METERS TO ANDRIIVKA | Chernov, Bir Kez Daha Katliam Mahalinde
Yönetmen: Mstyslav Chernov | Ukrayna, ABD | 107′ | Belgesel
Sam Mendes’in 1917’siyle Edward Berger’in All Quiet on the Western Front’unu, tartışmaya açık reji başarılarını kenara koyarsak, yüzeyindeki ticari amaçlarını gizleyemeyen projeler olarak okumuştum. Teknolojinin sunduğu imkânlarla bilgisayar oyunlarının birinci şahıs perspektifini sinemaya taşıdılar. Aldıkları ödüllere bakınca da bu kumarın tuttuğu aşikâr. Birinci Dünya Savaşı’nı konu eden bu kurmacaların ardından, kamerayı benzer bir noktaya koyarak şansını deneyen 2000 Meters to Andriivka ise niyetini çok daha tartışmalı hâle getiren bir “deneyim” sunuyor. Bir önceki filmi 20 Days in Mariupol ile hepimizin yüreğini delen Mstyslav Chernov, bu kez anlamsız bir çatışmanın ortasına gönderilen askerlerin yaşadıklarını neredeyse birebir aktarıyor. Evet, izlediğimiz görüntüler dehşet verici, hiçbir biçimde aklın alabileceği şeyler değil. Henüz kafası basmayan milliyetçileri, fanatik savunucuları, savaştan kaçanın neden kaçtığını kavrayamayanları kanını dondurarak eğiteceğine de eminim. Fakat bütün bunların yüksek çözünürlüklü, hipergerçekçi bir video oyunu estetiğine indirgenmesi beni seyirci olarak aşırı rahatsız etti. 20 Days in Mariupol’da vermediğim reaksiyonları burada verdiğimi fark ettim. Drone kameralarının nasıl kullanıldığı ve o keşmekeşte insan gücünün ne kadar kolayca değersizleştiği elbette çarpıcı. Ancak savaşın “adil olmamasına” üzülmeden önce takılacak, konuşulacak çok daha büyük sorular var. Ben hâlâ en baştaki o soruyla meşgulüm: Bu insanlar neden savaşa gönderildi? Chernov’la aynı tarafta olduğuma ve aynı şeyleri düşündüğümüze şüphem yok. Yine de 2000 Meters to Andriivka’nın gazetecilikten, hatta belgesel sinemacılığından başka bir yeri kaşıdığına inanıyorum.
THE TALE OF SILYAN | Üçüncü Dünya Ağıtı
Yönetmen: Tamara Kotevska | Kuzey Makedonya, ABD | 80′ | Belgesel
Honeyland gibi harikulade bir belgeseli bize armağan eden Makedon yönetmen Tamara Kotevska, yeni filmi The Tale of Silyan ile hem uluslararası film hem de belgesel yarışında yine adından söz ettirebilir. Film, nüfusu her geçen yıl azalan bir Kuzey Makedonya köyündeki aile çiftliğinin ayakta kalma mücadelesini konu alıyor. Bir yanda tarımı hiçe sayan küresel ekonomik düzenin bölgedeki çiftçiler üzerindeki yıpratıcı etkisi, öte yanda doğa belgeselinden fırlamış hissi veren, sanki bu dünyaya ait değilmiş gibi duran leyleklerin güneşe kanat açtığı görüntüler… Kotevska, bu iki hattı bir halk efsanesi, hatta bir peri masalı üzerinden birleştirmeye çalışıyor. Kısacık süresi sayesinde kolay izleniyor, bu yüzden çok haksızlık etmek istemem. Yine de Honeyland’in hedefe kilitlenmiş akışı düşünülünce The Tale of Silyan bana fazlasıyla dağınık geldi. En temelde bir film gibi hissettirmiyor. Birbirine yapıştırılmak için fazla zorlanmış, kurgu masasında bir tur daha elden geçirilmesi gereken bir çorba sanki. Batı Karadeniz’de yaşananlarla paralellik kurulduğunda gençlerin toprağı, işi, memleketi terk etmesine dair fikirleri zenginleştirebileceği kesin. Ancak açık konuşayım, bu tür taşra masallarına zaman ayırmaktansa, tarıma ömrünü adamış insanların hangi politikacıların ve zengin iş insanlarının eliyle yok edildiğini kalem kalem konuşmayı tercih ederim. Leyleği havada görmesem de olur.