Takip et

Eleştiri

No Other Choice: Delilik Mi, Mecburiyet Mi?

tarihinde yayınlandı.

No Other Choice

NO OTHER CHOICE (Başka Yolu Yok) | Yönetmen: Park Chan-wook | Oyuncular: Lee Byung-hun, Son Ye-jin, Park Hee-son, Lee Sung-min, Yeom Hye-ran, Cha Seung-won, Yoo Yeon-seok | Senaryo: Park Chan-wook, Lee Kyoung-mi, Don McKellar, Lee Ja-hye (uyarlama), Donald E. Westlake (roman) | Güney Kore | 139′ | Komedi, Drama, Suç, Gerilim

No Other ChoiceDoksanların sonunda Donald E. Westlake’in kaleme aldığı The Axe, 2005’te Costa-Gavras tarafından aynı adla sinemaya uyarlanmıştı. Kore sinemasının medarıiftiharı Park Chan-wook ise sanki o yorum hiç var olmamışçasına, materyali sil baştan ele alıyor. Alexander Payne’in Downsizing’de beceremediği, Jason Reitman’ın Up in the Air’da ancak ucundan yokladığı bir çizgide Park, işini kaybettikten sonra yeniden para kazanmayı, böylece hem özsaygısını geri kazanmayı hem de ailesini alıştıkları konfordan mahrum bırakmamayı kafaya koyan bir adamın göze aldığı türlü delilikleri izletiyor bize. Bir kâğıt fabrikasında yönetici olarak çalışırken ansızın kapının önüne konan Man-su (Lee Byung-hun), kısa vadede benzer bir pozisyona dönemeyeceğini anlayınca, piyasadaki rakiplerini ortadan kaldırmaya karar veriyor. Önce sahte bir ilan yayımlayıp başvurular arasından kendisinden önce tercih edilebilecek profilleri ayıklıyor. Ardından da insan gücünün gitgide değersizleştiği, herkesin “yerine biri bulunur” mantığıyla kodlandığı yeni dünya düzeninde bir iş uğruna cinayeti bile göze alarak, CV’lerini elinde tuttuğu iki potansiyel rakibinin peşine düşüyor. Tabii asıl işten çıkarılmasına sebep olduğunu düşündüğü kişiden alacağı intikamı da bu büyük planın finaline itinayla yerleştirerek…

Sivri hatlara sahip objelerin, kübik formlu yüksek tavanlı odaların yönetmeni Park Chan-wook’un Stoker (2013), The Handmaiden (2016) ve Decision to Leave (2022) sonrası görsel dünyasını tamamen rafa kaldırdığı elbette söylenemez. Ancak Türkiye’de Başka Yolu Yok adıyla gösterilen No Other Choice, bu görsel disiplinin bir adım geri çekildiği, Park’ın ustalığını bu kez daha çok tansiyonla oynayarak ortaya koyduğu bir iş. Yine sadece onun elinden çıktığını belli eden temiz ve özgün reji tercihleri mevcut, fakat bu defa esas parıltı, perdeyi baştan sona taşıyan Lee Byung-hun’da toplanıyor. Lee’nin olağanüstü performansı üzerine kurulu filmde, bir dizi “başka seçeneği olmayan” insanın acımasız kararlarına tanıklık ederken, aslında Park’ın da Lee’den başka bir seçeneği olmadığını çok hızlı anlıyoruz. Bir çeşit seri katil komedisi gibi işleyen yapımda, özgüveni kırılmış ama hicap duygusunu sırtlanan Man-su karakteri, neredeyse kendisine biçilmiş tek seçenekmişçesine Lee’nin üzerinde mükemmel duruyor.

No Other Choice

Kırılgan erkekliğin pimini, krizle birlikte geçim derdine düşen bir ailenin omzunda çekiyor gibi görünse de No Other Choice, farklı fenotiplerdeki “rakipler” üzerinden başka başlıklar da açıyor. İktidarsızlığın tonlarını incelerken, bir yanda eşini, çocuklarını, hatta bakımı külfetli hâle geldiği için başka eve gönderilen köpeklerini koyuyor, diğer yanda bu hayatta kalma mücadelesini yalnızca statüleri üzerinden yaşayan erkekleri diziyor film. Hikâyedeki kadınlar küçülen hayatları ve düşen standartlarıyla elbette pek barışık değiller; fakat esas meseleleri, bu zorlu günlerde eşlerinin dönüştüğü zavallı yaratıklarla baş etmek. Man-su ise hepsinden ayrı bir vaka. Sistemin kurbanı olma korkusunu babadan kalma evi kaybetme ihtimali ateşliyor. Bir zamanlar küçümsediği “arkadaşlarından” daha müşkül duruma düşme endişesi de eylemlerini besleyen motivasyonların bir diğeri.

Neredeyse her Park Chan-wook filmi gibi No Other Choice da son derece eğlenceli, akıcı ve oyuncaklı bir yapıya sahip. Bölümlere kolayca ayrılabilecek senaryosunda dikiş yerlerini göstermekten çekinmeyen bir anlatı bu. Bu taktik biraz da kara mizahının parçası tabii. Adım adım nereye gideceğimizi bildiğimiz bu yapıda tek bilinmez, Man-su’nun tüm bunların bedelini ödeyip ödemeyeceği. Fakat Park’ın kurduğu dünyada esas suçlunun kapitalizm olduğu düşünülürse, bu çarka gönüllüce dahil olduğunuz sürece elinizdeki kan kokusuyla bile dileklerimizin gerçekleşebileceğini ima eden karanlık bir yere varmamız çok da şaşırtıcı değil. Filmde kendimizi nispeten yakın hissedebildiğimiz tek karakter olan Man-su’nun eşi Mi-ri bile, trajikomik olaylar silsilesinin bir noktasında geri çekilerek, üzümünü ye bağı sorgulama hâline sürükleniyor. Bu nokta kısmen seyircinin hayal gücüne bırakılmış olsa da, filmin kadınlarının kolektif biçimde ağızlarını açsa ödenecek bedelin Man-su için nasıl bir çıkış kapısına dönüştüğünü unutmamak gerek.

No Other Choice

Filmin temel sorunu şu: No Other Choice, sürekli atıfta bulunduğu isminin hakkını tam olarak veremiyor. Hayatta kalmaktan başka seçeneği olmadığını bildiğimiz Man-su’nun ilk deliliğini bir yere kadar kabullensek de, ardından gelen çığ gibi büyüyen bir etkiyle genişleyen olaylar zinciri bizi ikna etmekte zorlanıyor. Bu noktada komediyi omurgasına yerleştiren filmin gerçekle kurduğu bağ da hafifçe zedelenmiş hissi veriyor. İnsanın doğuştan zaaflı bir varlık olduğuna inanmak için bir neden aramıyoruz elbette; ancak bu kadar düşük ihtimallerin arka arkaya gerçekleşmesine dair daha sıkı bir temellendirme arıyoruz ister istemez. Bunun yanında, dijital kameraların sinema filmlerini gitgide televizyon estetiğine yaklaştırmasından ne kadar sıkıldığımı da eklemeliyim. Bir Park Chan-wook filmi bile grisi laciverte çalan bir parlaklıkla karşımıza çıkıyorsa, kaynakları ve yetileri sınırlı sinemacılar ne yapsın?


Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin