| C |
Richard Linklater’ın dillere destan Before üçlemesinden sonra Boyhood ile bir gimmick uğruna ödüllere boğulması hassas metabolizmalarda laksatif etki yaratmıştı. Ama tabii eğlence dünyasının günleri ay, ayları yıllara dönüştürdüğü ileri sarılmış aç bitir kültürde bu tâli yol kazasını hızlıca unuttuk. Şimdi Linklater beyefendi bir kez daha üç kelimelik cümleye dünyaları sığdırdığı o nefis üslubunu bir kenara atıp, coğrafya farkından dolayı evrensel hissettirmeyen – hissetiremeyen – gündelik normalliğine geri dönüyor. Everybody Wants Some trüklerden beslenen bir film olmasa da Boyhood’un izinde ilelebet ilerlemekte. Üniversite hayatının start aldığı noktada, bir grup baseball oyuncusunun etrafında dönen öykü dışarıdan acaba bir büyüme sancısı mı diye sorduran alelade işleyişin, dört tarafından sıkıştırılmış bir hayat döngüsünün en sade hâli. Rüzgarı olmayan bir dağ, kumsuz bir deniz, vahadan mahrum bir çöl adeta. Her gençlik filminin ağzına sakız olmuş eril problemler baş göstersin diye bekleyip durdum film boyunca, seyirciyi yaşattığı vahameti siz düşünün. Ama Linklater inadına kendini geriye çekmiş, okyanusu aştığınız anda anlamsızlaşan 80’ler nostaljisini süslemeden, yağlamadan tabağa fırlatmış. Ama ne, iyi bir televizyon izleyicisinin elinden geçmiş Glee, Scream Queens, Teen Wolf, Heroes Reborn gibi projelerden tanıdık yüzler var. Hepsi de daha önce canlandırdıkları karakterlerin, Tyler Hoechlin’i tenzih ederim, bir varyasyonunu olabilecek en sıkıcı hâliyle bir kez daha servis ediyor. E nerede benim ilişkilerin piri saydığım Linklater’ım? Kalbimizi 120 dakika içinde 120 defa onikiden vurması için ille ikametini Avrupa’ya mı aldırması gerekiyor yani, bunu mu anlamlıyım?