Eleştiri
Elio: Kuir Kodların Gölgesinde
ELIO | Yönetmen: Madeline Sharafian, Domee Shi, Adrian Molina | Seslendirenler: Yonas Kibreab, Zoe Saldaña, Remy Edgerly, Brandon Moon, Brad Garrett, Jameela Jamil, Dylan Gilmer, Jake Getman, Matthias Schweighöfer, Ana de la Reguera, Atusoka Okatsuka, Shirley Henderson, Brendan Hunt, Naomi Watanabe, Shelby Young, Bob Peterson, Kate Mulgrew, Tamara Tunie | Senaryo: Julia Cho, Mark Hammer, Mike Jones, Adrian Molina, Madeline Sharafian, Domee Shi | ABD | 98′ | Animasyon, Macera, Drama, Fantastik, Bilimkurgu
Yüksek teknolojiyle donatılmış bir askeri üst içerisinde radyo antenleriyle iletişim kurmaya çalışan Elio’nun ruhunun da arzularının da çağımıza ait olmadığı çok açık. Film bu nedenle kendi içinde bir zamansızlık duygusu barındırıyor. Önünde kendini oyalayabileceği sayısız teknolojik zımbırtı varken, bizden ışık yılı uzaktaki uzaylılarla tanışmaya gittiğinde pelerinini sırtına geçiriyor. Yani, Elio 2025’in değil bambaşka bir çağın çocuğu. Uzay müzesindeki ziyaretinden sonra antika alışkanlıklarını iyice benimsemesi onun karakterini özetliyor aslında. Dediğim dedik teyzesinin gölgesinde büyürken dahi kendi sesini bulmaktan, hayallerinin peşinden koşmaktan vazgeçmeyen Elio, çok küçük yaşta bile bir karakter sergiliyor. Bu farkındalık ve farklılık da tahmin edebileceğiniz üzere onu akranları arasında sürekli dışlanmaya mahkûm ediyor. Böylece Elio’nun yalnızlığının yalnızca ebeveynlerini kaybetmesinden değil, kimseye benzememesinden de kaynaklandığını kavrıyoruz iyice. İşte kuir kodların izini biraz buradan almak mümkün. Havalı bulduğu, kendinden yaşça büyük bir hemcinsinin karşısındaki heyecanında bile adını koyamadığı kelebeklerin uçuştuğunu hissetdiyoruz az da olsa. Yine de filmin bu ihtimali açıkça dillendirmediğini söylemek gerek.
Pixar’ın uzun süredir en büyük sıkıntısı, her hikâyeyi ille de bir serüvene bağlama takıntısı. Sanki Disney oyun parklarına hizmet etmeyecek bir macera üretilirse film sınıfta kalacakmış gibi, tepeden inme emirlere göre hareket ediyor stüdyo. Bir zamanlar her yapımı özgün bir fikirle ambalajlandığından bu şablon göze batmıyordu. Artık ise yalnızca konusuna bakarak bile, olay sıralamasından genel tempoya kadar bizi nelerin beklediği tahmin edebiliyoruz. İsmiyle ister istemez Call Me by Your Name’i çağrıştıran Elio da aynı formülün kurbanı. Birleşmiş Milletler’in uzaydaki karşılığı karşısına çıkarak yetişkin olduğu yalanına sığınan, bu sırada hiç beklemediği bağlar kuran ve yaptığı pazarlığın bedellerini tek tek ödemek zorunda kalan Elio’nun hikâyesi baş döndürücü bir hızla akıp gidiyor. Ancak film, tam da Pixar’ın yıllardır düştüğü aynı damarda takılıp kalıyor.
Kozmik krizin ortasında, çoğu zaman mantıklı diyaloglar yerine kaderine meydan okumalarla akışı dolduran Elio’nun duygusal yolculuğu, her seyircide aynı etkiyi bırakmayabilir. Belki de senaryonun derinliklerine gizlenmiş kuir esintilerin varlığını sezinlemek, beni yüzeyi kazıyıp altını kurcalamaya itti. Bu yüzden de özellikle son çeyrekte istediğim dönüşü alabildim. Yalnızlık hissini, kalıplara sıkıştırılıp savaşçı olması buyurulan bir yumuşakçanın ponçikliğiyle öyle güzel silip süpürüyor ki film, henüz kavuştuğumuz dayanağı kaybetme ihtimalinin üzerine gözyaşı dökmemek güç oluyor. Ama bu teslimiyet yalnızca kısa süreli. Çünkü Elio, heteronormatif düşünceye biat eden lineer yapısının kapanışında senaryosundaki kafa karışıklığını gizleyemiyor. Ve kısaca, “Elio’nun kendi sesini bulmak için zamana ihtiyacı var, biraz daha çocuk kalabilir.” diyerek noktayı koyuyor.
Buradan kuir çocukların varlığının inkâr edildiği bir yere açılıyor kapılar, elbette. Madem kuir çocukların olmadığına inanıyorsunuz, o hâlde biz neden daha ilkokul sıralarında zorbalığa maruz kalıyoruz? Kendi deneyimlerimden hareketle, 1. sınıfta sınıf arkadaşlarımın bana taktıkları isimler ortadayken, bir çocuğun erken yaşta ışıl ışıl parlayamayacağına kim inandırabilir ki beni? Elio’nun bir film olarak boyundan büyük bir derinliğe girdiğini iddia edemem. Zaten bütün dallar budanmış, kalabalıkta göze batmaması için elden gelen yapılmış besbelli. Perde arkasında yaşananları ispatlamak bu kadar zorken, biraz da gözyaşlarımın hatrına, filmi kötü niyetle damgalamak istemiyorum. Emin olduğum tek şey şu; Pixar artık bir karar vermek, bir duruma sabitlenmek zorunda. Ebeveynlerimize yakalanma riskinin, ufak tefek felaketlerin ötesinde, ucunda bir fecaatin bulunmadığı serüvenler de şart arada. Biliyorum, büyümeye karşı koymak Disney ve türevi kuruluşların mottosu; ama inanın, çocukluğu geride bırakma ihtimali o kadar da korkunç bir şey değil. Varsın Pixar filmleri hayal dünyamız uğruna verilen mücadelelerden eksik kalsın. Zamane çocukları bile doydu.