Dizi Eleştirisi

Alien: Earth (1. Sezon): Teknoloji Çocukları

Yayınlandı

on

ALIEN: EARTH | Yaratıcı: Noah Hawley | Oyuncular: Sydney Chandler, Alex Lawther, Essie Davis, Samuel Blenkin, Babou Ceesay, Adarsh Gourav, Erana James, Lily Newmark, Jonathan Ajayi, David Rysdahl, Diêm Camille, Moe Bar-El, Adrian Edmondson, Timothy Olyphant | 46~66′ | FX

Uğruna pek başarılı dizisi Fargo’yu rafa kaldıran Noah Hawley, yaratıcılığını üstlendiği Alien: Earth’ün 1979 tarihli Ridley Scott imzalı orijinal filmle bağlantılı olduğunu söylüyor. Ancak karşımızda, seriye derinden bağlı seyirciyi memnun etme kaygısı taşımayan ve sanki doğrudan Prometheus’un (2012) izinden yürüyormuş gibi hissettiren bir yapım var. Ülkemizde Disney+ üzerinden izlenebilecek 8 bölümlük ilk sezon, dev bir külliyatı devralıp oyunun kurallarını neredeyse tamamen değiştiriyor. İnsan bedenlerini ele geçirip içlerine yumurta bırakan o meşhur yaratık artık kendi dilinde konuşana milisaniyeliğine de olsa boyun eğiyor. Tüm heybetiyle gün ışığına da çıkıyor üstelik. Buna ek olarak yeni bir kötümüz daha var. Alien: Earth’ün alametifarikası hâline gelen o iğrenç “göz”, televizyon tarihinin en ürkütücü kötülerinden biri olmaya aday. Yalnız bunlardan da öte, çok daha büyük bir öğün hazırlamış bize Hawley: Teknolojinin yarattığı kapitalist, sömürüye dayalı ve önü alınamaz döngü. Üstelik dizinin odağında kitlesel etkilerden ziyade, henüz duygusal gelişimini tamamlamamış çocuklar var. Teknolojik yeniliklere olan ürpertici yakınlıklarını ve bu sistemin onlar üzerindeki tahribatını anlatıyor Alien: Earth ile.

Blade Runner’dan Westworld’e, Gattaca‘dan Avatar‘a, ana akım hikâye anlatımının uzun zamandır ilgilendiği başlıklardan biri transhümanizm. Alien: Earth de menüyü genişletip cyborg, sentetik ve hibrit insanları ayrı ayrı masaya koyuyor. Ölümsüzlük fikrinin artık yalnızca bilimkurgu senaryolarında kalmayacağına ikna olduğumuz bu günlerde, dizi Alien’ı geleceğin cehenneminde bir zebani rolüne atıyor âdeta. Hikâyenin esas kahramanı ise ilk hibrit (yani insan bilinçli, sentetik bedenli) Wendy. Onun varlığı, bu yeni düzenin bizde uyandırması gereken korkunun altını çizen bir araç olarak konumlanıyor. Dizinin önermesi, teknolojiye sorgusuz sualsiz kucak açan çocuklar var oldukça, hayatlarımızın büyük şirketler ve onların gizli emellerini saklayan icatları tarafından işgal edilmesinin kaçınılmaz olacağı zaten.

Wendy ve onunla birlikte hibrit deneyinin ilk kobayları olan arkadaşlarında gördüğümüz o masum heves, korku ve tehditlerle uyarılarak yol alma alışkanlığı, Alien karşılarına çıktığında bambaşka bir boyut kazanıyor. Herkesin aksine Wendy tedirginlik değil, merak ve ilgiyle yaklaşıyor xenomorph’a. Onun dilinden konuşmayı seçiyor, gözlerinin olmadığı yerlere bakıyor, salyalarının aktığı metalik dişlerini hayranlıkla izliyor. İnsanlığın her başarıda durmak yerine daha da büyük hedeflere yönelen açgözlülüğü ise Wendy’nin çevresini dört bir yandan sarmış durumda. Hayat kavramını herkes için kökten değiştiren, sınırları zorlayan bu yaratımların mimarları da aynı açgözlülükle kendini tanrı sanıyor. Ellerinde olanla yetinmek yerine, karşılarına çıkan herkesi paramparça eden bu dünya dışı varlığı hapsetmeye çalışarak aslında sahip olduklarımızı riske atmaya dünden razı görünüyorlar.

Teknolojinin bizi aptallaştırdığı, yalnızlaştırdığı ve tembelleştirdiğine dair fikirlerini klişe şaşırtma teknikleriyle servis eden Black Mirror’ın hiç düşünmediği bir yerde duruyor Alien: Earth. Burada, anonim olmanın getirdiği gücü kötüye kullanan çocuklar yerine, işler sarpa sardığında yarınlara umut olabilecek potansiyele sahip çocuklar var, sentetik de olsa. Noah Hawley kısacası biz yetişkinlerden umudu kesmiş. Başta yapay zekâ kullanımı olmak üzere iklim krizini körükleyen tüm seçimlerimizin, aynı zamanda bir gün dünyayı iyileştirebileceğine dair inancı saf mı, tartışılır. Çünkü yolu yeniden yapabilmek için önce tamamen yok olmaktan geçiriyor. Yine de sıkı kurgusu, korku türüne sıkı sıkıya bağlı ritmi ve tüyler ürpertici Alien saldırılarıyla örülü bu dizide, tünelin sonunda bir ışığa ulaşabileceğimize inandığını hissediyoruz.

Bunlara ek olarak, dizinin Alien serilerinden farklı bir kimlik kurma çabasından memnun olduğumu da belirtmeliyim. Defalarca aynı krizleri yaşayan, dev bir metal kutuya hapsolmuş uzay yolcularını izlemektense, var olan bir yaşam alanına düşen bir geminin herkese hayatı zindan etmesini, üstelik oksijeni içimize çekebildiğimiz bir dünyada anlatmasını doğru bir tercih olarak görüyorum. Alien: Earth de tıpkı benzettiğim Prometheus gibi klostrofobisini çok daha geniş bir mekânda kuruyor. Elbette bir anda herkesi öldürebilen Alien’ın cam bir odanın içinde saldırıya geçmeden tıslayarak tehdit saçması, alıştığımız çizginin oldukça dışında. Ama kurtulmak için onu öldürmeyi göze alan yetişkinlerden sonra, aynı dili konuşan çocuk ruhlu bir hibritin kafasını karıştırmasına da pek şaşırmamak gerek sanki. Sonuçta Hawley, ezber ettiğimiz seriye kendi rengini katarak, seyirciyi korkutma işini ve Alien evrenini haftalık ritüelde yeniden keşfediyor.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version