Eleştiri
Steve: Vazgeçilmenin Anatomisi
STEVE | Yönetmen: Tim Mielants | Oyuncular: Cillian Murphy, Tracey Ullman, Jay Lycurgo, Simbi Ajikawo, Emily Watson, Douggie McMeekin, Youssef Kerkour, Luke Ayres, Joshua J Parker, Araloyin Oshunremi, Tut Nyuot, Tom Moya, Ahmed Ismail, Joshua Barry | Senaryo: Max Porter (uyarlama & roman) | İrlanda, Birleşik Krallık | 93′ | Drama
Doksanlarda geçen hikâye, Ben Salisbury ve Geoff Barrow ikilisinin bizi o döneme ışınlayan ancak filmle her zaman tam uyum yakalayamayan besteleri eşliğinde açılıyor. Bu atmosferde, birbirinden arızalı öğrencilerin travmalarını yavaş yavaş kazımaya başlıyoruz. Tüm o kakofoni içinde bile zeki olduklarını hemen hissettiğimiz bu gençlerin geçmişleri kabarık, aile sorunları da çeşit çeşit. Bizzat kitabın yazarı Max Porter’ın kaleme aldığı senaryo, kalabalığın arasında kaybolmamamız için birkaç öğrenciyi öne çıkarıyor neyse ki. Steve’le birlikte, yönetmen Tim Mielants’in bir önceki filminde de Cillian Murphy’yle çalışan Emily Watson’dan izlediğimiz terapist, pek sevdiğim Tracey Ullman’ın hayat verdiği müdür yardımcısı ve filme müzikal katkıda da bulunan Little Simz’in oynadığı yeni öğretmen, okulun kapanmak üzere olduğu bu dönemde düzeni korumak için çabalıyorlar.
Steve, esasen vazgeçilmenin acısını, bıraktığı izi ve yarattığı öfkeyi gözlemlemek üzerine kurulu bir film. Stanton Wood’un kapanma haberinin bu kadar yankı uyandırması, öğretmenleri altüst etmesi de bundan. Buradaki çocukların dışarıda bir şansı olmadığının herkes farkında. Onları hem aynı hataları tekrar etmelerinden alıkoyan hem de çoğunun geri dönemeyeceği, ilgisiz ailelerinin yerini alan bu okul, ağır bir sorumluluğun da merkezine dönüşüyor. Böyle olunca da, hepimizin hayatında iz bırakmış öğretmenler gibi, otoritesiyle dostane tavrı arasında denge kurmuş Steve’in okulda herkes için kilit bir figür hâline gelmesi kaçınılmaz oluyor. Ancak bu denge, onun omzundaki yükü hafifletmekten çok, daha da ağırlaştırıyor. Steve’in giderek içe kapanıp öfkesine yenik düşmesi de bundan. Bu noktada Cillian Murphy’nin performansının altını çizmek gerek. Her rolünde olduğu gibi burada da derin bir içsel çatışmayı büyük bir ustalıkla taşıyor ve filmografisine dört dörtlük bir performans daha ekliyor.
Mielants’in ekonomik bir tema ve sade bir düzenek etrafında şekillenen Small Things Like These‘i ile aynı üretim motivasyonundan çıktığı açıkça görülüyor Steve’in. Yine sosyal meselelerle ilgilenen, içinde bulunduğu toplumun tarihini deşerek “bilinmeyeni görünür kılma” gayretinde bir film bu. Ancak Mielants, her zamanki gibi umudun kapısını aralamaktan çekinmiyor. Bu da Steve’i, “beyaz kurtarıcı”ya dönüşmüş öğretmenlerle dolu sayısız öncülünün sadeleştirilmiş bir versiyonuna yaklaştırıyor. Kimi çekim tekniklerinde kısmi bir yenilik arayışı sezilse de, grenli görüntüler ve yaşananları doğal akışında gözlemliyormuş hissi, Steve’i Hilary Swank’li Freedom Writers’dan o kadar da uzağa taşımıyor. Yine beyaz olmayanlara fırsat tanımayan bir sistemde, merhameti ve acısıyla öne çıkan beyaz figür kurtarıcı pozisyonuna yerleşiyor. Üstelik bu kurtarıcıların “kusurlu” veya “yorgun” oluşu da tabloyu pek değiştirmiyor. Zaten Freedom Writers’ı geride bıraksak bile, bir sonraki durak Half Nelson.
Yaşamın problemli olmaya ittiği bu çocukların neredeyse hepsi birer karikatür gibi çizilmiş. Toplumsal bir görev üstlendiğini her fırsatta hissettiren öğretmenimiz ise, nedense bu acıları derin ahların ardına saklayarak ifade etmekten çekiniyor. Okula verilen fonun kesilme gerekçesi ve televizyon ekibinin Stanton Wood’da değil de sanki Abbott Elementary’deymiş gibi davranması da eklenince, ortaya ton olarak tutarsız ve duygusal anlamda istediği etkiyi yaratamayan bir film çıkıyor. Dahası, böylesine özveriyle ayakta duran kurumların bir kısım aileler tarafından yalnız bırakılmasını göstermekle yetinmek yerine, neden en başından bu desteğin devlet tarafından sağlanmadığını ya da bu tür yerlere duyulan ihtiyacın temellerini tartışmıyoruz ki hâlâ? Anlayın işte, bir intihar girişimini şiirselleştirerek, göze hitap eden bir estetikle ve yine “kurtarıcı” ellerin müdahalesiyle noktalamak, bu hikâyelerin ağırlığını taşımaya yetmiyor.