Takip et

Eleştiri

Twinless: Koca Dünyada Yapayalnız Bir Yalancı

tarihinde yayınlandı.

Twinless

TWINLESS | Yönetmen & Senaryo: James Sweeney | Oyuncular: Dylan O’Brien, James Sweeney, Aisling Franciosi, Lauren Graham, Tasha Smith, Chris Perfetti, François Arnaud, Susan Park, Cree Cicchino, Katie Findlay | ABD | 100′ | Komedi, Drama

TwinlessSundance Film Festivali’ndeki prömiyerinin ardından, iki başrolünün samimi sahnelerinin sızmasıyla bir anda gündeme oturan Twinless, 2000’lerin ortasında Little Miss Sunshine’ın temellerini attığı “büyük bir trajedinin içerisinden ritimli bir komedi çıkarma” formülünü benimseyen Amerikan bağımsızlarına katılıyor. İkizi Rocky’nin ani ölümünün ardından biyolojik yarısının yokluğuyla sarsılan Roman (Dylan O’Brien), dünyayla bambaşka bir yerden ilişki kuran, içine kapanık ama tatlı bir karaktere sahiptir. Kendini geliştirmiş, şehirde farklı bir hayat kurmuş, kimliğiyle barışık eşcinsel kardeşi Rocky’nin aksine Roman, duygularını az kelimeyle ifade eden, sessiz bir varlıktır. Yas sürecinde katıldığı bir destek grubunda, benzer acıları yaşayan Dennis (James Sweeney) ile tanışır. Kısa sürede birlikte alışverişe çıktıkları, yemek yedikleri, oyun oynadıkları, pek çok anı paylaştıkları bir dostluk gelişir aralarında. Roman, Dennis’in de eşcinsel olması nedeniyle onda kardeşinden izler görür ve bu bağa tutunur. Ancak Dennis’in bu ilişkiye neden bu kadar yatırım yaptığı, zamanla ortaya çıktıkça işin rengi değişir.

Twinless’ı hem yazıp hem yöneten James Sweeney, Dylan O’Brien tarafından canlandırılan iki karakteri de arzu nesnesine dönüştüren ana karakter Dennis’e de hayat veriyor. Filmi sürprizlerini bozmadan anlatmak neredeyse imkânsız. Film çok geçmeden tüm kartlarını açık ediyor olsa da tıpkı benim gibi sınırlı bilgiyle izlemeye başlamanın daha faydalı olacağına inanıyorum. Bu nedenle fikri olmayanları burada kenara alıp, artık rahatça sürpriz bozanlara geçiyorum… Her şeyden önce Twinless’ın bir “yas komedisi” olduğunu söylemek gerekiyor. Bir tarafta kardeşini kaybetmiş Roman, diğer tarafta oğullarından birini genç yaşta yitirmiş bir anne (Lauren Graham) ve bunlara ek olarak, merhumla yaşadığı o unutulmaz gecenin etkisinden kurtulamayarak ikizini yeni bir obsesyona dönüştüren Dennis var. Film, kaybın ardından yaşanan ağır duyguların geniş bir yelpazesini çiziyor. Kimisi öfkeyle, kimisi sessizlikle, kimisiyse yarım kalmış bir sevginin yerine koyarak tuttuğu yas böğründe âdeta Twinless’ın. Üstelik film, aralıksız şakaları arasında Roman’a tüm tuşlara basacak güçte bir monolog emanet ederek bu doğrudan yas tasvirine yüzünü çevirmekten de kaçınmıyor.

Twinless

Kafamızı yastan kaldırdığımızda, neredeyse sosyopat diyebileceğimiz bir karakterle karşılaşıyoruz. Dennis’in kendini Rocky’nin ölümüyle ilgili olarak suçlu görmesi, ikizine bu kadar yakın durmasını daha da ikircikli bir durum getiriyor aslında. Ama burada başka, çok daha derin bir çıkmaz var: Şu koca dünyada gay olmak. Daha çocuk yaşlardan itibaren yalnızlaştırılanların itildiği bir ruh hâli bu. Okul sıralarında kendimizi gizlemek için o kadar çok yalanı, bizi kamufle edecek biçimsiz sıfatı giyiyoruz ki üstümüze yirmilerimizin neredeyse tamamı bunları tek tek ayıklayıp kim olduğumuzu anlamaya çalışmakla geçiyor. Twinless’ta bunun daha karanlık, hatta korkutucu bir temsili var. O sevgiye duyulan muhtaçlığın, hayata geç kalmış olma hissiyle birleşince birini neler yapmaya itebileceğini, ufacık bir şefkat uğruna insanın ne kadar ileri gidebileceğini izliyoruz. Yalanların içinde yaşarken verdiği zararı göremeyen Dennis’in, yeniden yalnızlığa döndüğündeki hüznünü hissetmemek imkânsız. Ve o hüznün kaynağının iyileştirici bir sevgi arayışı olduğu da net bir biçimde belirtiliyor.

Ana akım sinemanın tüm nimetlerinden yararlanmaya özen gösteren Twinless, mesele edindiği her konuya taraflı bir içgörüyle yaklaşıyor. Sweeney’nin senaryosu, kimi zaman komediye fazla yaslanarak zaten kâğıt üzerinde inandırıcılığı zor bir ihtimali daha da zayıflatıyo olsa da o espri yağmurunun içinde seyircisinin duygularına doğru yön verebilmeyi başarıyor. Filmde erken 2010’lar bağımsızlarının izleri belirgin. Zaman zaman haddinden fazla “quirky” olmayı tercih ediyor Sweeney. Özellikle Dennis’in iş arkadaşı Marcy (Aisling Franciosi) ile Roman’ın yakınlaşmaya başladığı bölümlerde, hikâyenin kitabı biraz fazla pozitif ve politik olarak doğru bir yerden okuduğunu düşünüyorum. Yine de Roman’ın iyileşme sürecinde, kendi dünyasına tamamen zıt bir kadının onu bir hobi gibi sahiplenip, yoğurup, hüznünden arındırması akışın içinde bir şekilde eriyor. En azından çocukluktan kalma terk edilme korkularına ve epey baştan savma yazılmış anne karakterine kıyasla daha olgunlaştırılmış hissettiriyor bu kısımlar.

Twinless

Teen Wolf’ta sevdalanıp doğru fırsatı bulmasını beklediğimiz Dylan O’Brien, ikizleri canlandırırken müthiş bir performans sergiliyor. Bu kadar taban tabana zıt iki karakteri aynı anda arzulamamızı sağlayan şey senaryo mu, yoksa O’Brien’ın kendisi mi, karar sizlerin. Sweeney ise kuir bir sinema üretirken genel izleyicinin de onayını almak adına, grafik seks sahnelerinden çekinmeyen bir film çıkardığı için ayrıca artı puanı hak ediyor. İnsanoğlunun bitmek bilmeyen yalnız kalma korkusu gibi evrensel bir temadan yola çıkıp, çoğunluğa hitap etme tasasına kapılmadığı düşünülünce aldığı cüretkâr ve özgün kararların her birini takdir etmemek imkânsız. Tabii gönül, kendini alaya almaktan hiç vazgeçmeyen mizahın yer yer duraklamasını istiyor ama acıların ve derin travmaların içine gömdüğü o tuhaf anlatısıyla Sweeney, hem sarsıcı hem de eğlenceli olmayı başarmış zaten. Bize buyurgan gay klişesini tattıran O’Brien’ın varlığı da yeter.


Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin