Eleştiri
The Prom

Yönetmen: Ryan Murphy | Oyuncular: Meryl Streep, James Corden, Jo Ellen Pellman, Nicole Kidman, Keegan-Michael Key, Andrew Rannells, Ariana DeBose, Kerry Washington, Kevin Chamberlin, Mary Kay Place, Tracey Ullman | Senaryo: Chad Beguelin, Bob Martin (uyarlama & müzikal), Matthew Sklar (müzikal) | 130 dakika | Komedi, Drama, Müzikal
Kariyerinde 2000’li yılların başından beri sadece Oscar yemlerinde yer almayı kendine misyon edinmiş Meryl Streep ve belli bir yaş üzerindeki aktrislere cadı rolleri yazmanın onu kapsayıcı, fırsat eşitliğine katkıda bulunan bir aziz yapacağını zanneden Ryan Murphy’nin birlikteliğinden açıkçası çok da iyi bir şey beklemiyordum. Yalnız garip bir şekilde Broadway’de bir sene sahnede kalmayı başarıp 6 dalda Tony’e aday edilmiş aynı adlı müzikalin uyarlaması var olmayan beklentimin bile altında çıkmayı başardı. Neresinden başlasak… Bir kere her şeyden evvel orijinal metinin epey sorunlu, barındırdığı müzikal numaraların içler acısı olduğunu not düşmek gerekiyor galiba. İki cepheli hikâyede bitik kariyerlerini canlandırmak isteyen, basın tarafından narsist damgası yemiş tiyatro menşeli oyuncular ile Indiana’da okuduğu küçücük bir lisede lezbiyen olduğu için baloya katılmaması adına her şey yapılan bir kız çocuğu mevcut. İmajlarını tazelemek amacıyla Meryl Streep ile James Corden’ın canlandırdığı Broadway’in iki büyük yıldızına, hep gölgede kalmış bir başka aktris olarak Nicole Kidman ile Julliard mezunu olduğunu sürekli dile getiren klişe mi klişe işsiz bir aktör rolüyle Andrew Rannells da katılıyor bu macerada. Saçma tesadüfler zinciriyle bir şekilde kendilerini Indiana’ya atıp bu olaya tepeden inme gayretinin startını veriyorlar. Tabii ki de iyiyle kötüyü de temsilen varış noktalarında heteroseksüel olmasına rağmen tiyatroya ilgili olduğunun ısrarla altı çizilen okul müdürü ile lezbiyen kızımızın gizli saklı zevcesinin anneciği, okul aile birliğinin evlerden ırak başkanıyla da tanışıyoruz. Siyah beyazı çok net çizgilerle belirlenmiş, ara bölgede yer almaya izin vermeyen karikatürize dünyasıyla gerçek hissettirmek gibi bir niyeti olmadığından buradan vurmak istemiyorum filmi. Ancak düpedüz sahneye ait olan bir metini beyazperdeye taşıyor olmanın bilinci hiç yok The Prom’da. Ve bunu kasıtlı yapıyorsa da üzücü. Çünkü o yapay hikâye akışında herkesin mücadelelerini önemsememize yardımcı olacak organik bağ eksik. Bir müzikalin nasıl çekileceği hakkında fikri olmayan Ryan Murphy, Patti LuPone benzeşi Dee Dee Allen’ı seyircinin seveceğine o kadar ikna olmuş ki diğer karakterlerinin hiçbirine mesai de harcamamış. Bundan on sene önce yazılmış olsa kabul görecek sahte ve düpedüz beyaz (+ heteronormatif) bir aktivizm ruhuyla kafası koparılmış tavuk misali oradan oraya koşuşan bir kakafoni âdeta. Filmin ilk bir saatinin sonunda meselesini bitirmesi, kalanında her sahnesi ayrı bir final olarak görülebilecek yeni rezillik zirveleri yaratması, Streep haricinde hiçbir oyuncusunu doğru kullanamayışı, James Corden’ın zayıf performans yetileri gibi nice problem saymaya devam edebilirim. Ama sanki The Prom’ı değil de Ryan Murphy’nin bir anlatıcı olarak kimliğini konuşmamız gerekiyor artık. Savunulacak, görmezden gelinecek gibi değil biriktirdiği hatalar. Sadece son bir seneye bile verilen mücadelenin köklerini silmeye kalkışan hadsiz Hollywood isimli mini dizi, eşcinselleri kendinden nefret etmeye mahkum sorunlu varlıklar olarak resmeden The Boys in the Band ve bu anlı şanlı pahalı rezaleti sığdırdı. Yetmez mi? Yetsin.