Eleştiri
Superman: Technicolor Pelerinle Yepyeni Bir Başlangıç

SUPERMAN | Yönetmen & Senaryo: James Gunn | Oyuncular: David Corenswet, Rachel Brosnahan, Nicholas Hoult, Edi Gathegi, Anthony Carrigan, Nathan Fillion, Isabela Merced, Skyler Gisondo, Wendell Pierce, Beck Bennett, Mikaela Hoover, Christopher McDonald, Pruitt Taylor Vince, Neva Howell, Bradley Cooper, Angela Sarafyan, Sara Sampaio, María Gabriela de Faría, Zlatko Buric, Milly Alcock, John Cena | ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda | 129′ | Aksiyon, Bilimkurgu, Macera
Çizgi filmleri sayesinde çocukluğumuzda daha çok ses getiren süper kahramanlar DC’den çıksa da, Kevin Feige ve Russo Kardeşler eşliğinde Marvel son yirmi yıldır sinemaya öyle bir hükmetti ki, Christopher Nolan’ın Batman üçlemesini saymazsak DC cephesinden akılda kalıcı bir iş hiç çıkmadı. Henry Cavill geniş omuzlarıyla her role damga vursa da bu tarafın Captain America’sı sayılabilecek Superman’i bile parlamadı. Şimdi DC, bir kez daha küllerinden doğmaya çalışıyor. Her ne kadar ayrı bir evren gibi sunulsa da Robert Pattinson’lı The Batman ve onun başarısını sürdüren The Penguin dizisinin rüzgârından faydalanılmaya çalışıldığı ortada. Stüdyo bundan böyle seyirciden çok çizgi romanlarının sıkı takipçilerini memnun etmeye, onların alıştığı mizahı ve görsel estetiği yakalamaya ant içmiş görünüyor. Uyarlamaların dönüp dolaşıp aynı orijin hikâyelerine (Peter Parker’ın örümcek tarafından ısırılması ya da Bruce Wayne’in ailesinin katledilmesi gibi) saplanmasına karşın, 2025 model Superman köklere inmiyor. Film, açılışından itibaren hızlıca evrenin tarihçesini önümüze seriyor: 300 yıl önce meta insanların dünyada belirdiğini, 30 yıl önce dünya dışı bir bebeğin Kansaslı bir çiftçi aile tarafından evlat edinildiğini, 3 yıl önce bu bebeğin dünyaya kendini Superman olarak tanıttığını, 3 hafta önce Boravia adlı kurmaca ülkenin Jarhanpur’u işgal etmesini engellediğini, 3 saat önce Boravia’nın Çekici isimli süper güce sahip birinin Metropolis’in orta yerinde ona saldırdığını ve 3 dakika önce Superman’in ilk kez bir çatışmayı kaybettiğini öğreniyoruz.
MCU tarafında Guardians of the Galaxy, DC cephesinde ise The Suicide Squad ile süper kahraman sınavını başarıyla geçen James Gunn’ın yazıp yönettiği Superman, çizgi romanın tam ortasından açılan hareketli bir sayı gibi başlasa da evrene olan hâkimiyetimiz sayesinde buzulların arasında başlayan filmin soğuk atmosferine hızla alışıyoruz. Yeni Superman’i, Ryan Murphy keşfi David Corenswet oldukça başarılı bir şekilde canlandırıyor. Karşısında büyük düşmanı Lex Luthor olarak Nicholas Hoult, kalbinde ise Lois Lane olarak Rachel Brosnahan var. Bu üçlünün arasındaki kimya sayesinde Gunn’ın boşluk doldurma derdi olmuyor, gerektiği yerde hafızamızdaki Superman anılarının kapısını aralayıp eklemeler yapıyor. Yeniliklerin başını pek söz dinlemeyen süper güçlü evcil köpek Krypto çekiyor. Bunun yanında Henry Cavill’in betonları parçalaya parçalaya şehrin silüetini darmadağın eden Superman versiyonunun aksine bu kez çevreye duyarlı, tahribatı en aza indirmeye çalışan, kırılgan, çenesi düşük, duygusal, başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü önemseyen, uzaylı oluşu güçleri dışında kişiliğine hiç yansımamış bir Clark Kent izliyoruz. Çizgi romanların tanımladığı hâline çok daha yakın bir karakter var bu defa huzurlarımızda.

James Gunn, Superman’in misyonunu değil kimliğini sorgulayan bir film yapmaya özen göstermiş, karakterin farklı özelliklerini parlatıp özünü değiştirmeden. Amerikan bayrağının renklerini taşıyan lateks kostümüyle, onu bir saplantı hâline getirmiş Lex Luthor’a karşı verdiği mücadelede de uzun süre en güçlü hâlini göremiyoruz. Düştüğü yerden kalkabilmesi için hem sevginin iyileştirici gücüne hem de sevdiklerinin desteğine ihtiyaç duyuyor, bunu doğrudan talep etmese bile. Gunn’ın özellikle vurguladığı nokta ise Superman’in dünyaya dışarıdan gelmiş bir yabancı, bir göçmen oluşunun Lex Luthor ve çevresindekiler için asıl tehdit unsuru olması. “Turuncu kafalı”nın ABD’nin iç ve dış politikasını altüst ettiği bir harabede, Superman en çok darbe alan kesimlerden birini temsil ediyor: Amerikalı değil, basının gözdesi, büyük bir halk kahramanı ve uzayın derinliklerinden buraya iltica etmiş… Hem de kayıtsız bir şekilde!
Liberalleri canavarlaştırmak, halk gözündeki imajlarını zedelemek için sağ rejimlerin tuttuğu klavye trollerini daktilo başında ciyak ciyak çalışan maymunlara benzeten hicivli detaylarıyla Superman, pelerinini her zamankinden daha politik bir filmde havalandırıyor. Boyundan büyük meselelere girişmesine rağmen (Boravia ve Jarhanpur’un hangi ülkeleri hatırlattığına hiç girmeyelim isterseniz…) epey tutarlı kalmayı başarıyor. Faşistlere boyun eğmeyen, hatta bu uğurda kan dökmekten çekinmeyen bir film bu. Dünyanın en büyük ekonomilerinden birinin başına geçen şaklabandan aldığı cesaretle hayatlarımızı günden güne daha da çekilmez hâle getiren politikacıların ilham kaynağı Trump’ın dünyaya tek katkısı belki de bu. Demek ki süper kahraman filmlerinin daha iyi bir form alabilmesi için Amerikalıların kaynama noktasını zorlaması gerekiyormuş.

Bugün Wicked’da bile karşımıza çıkan, “doğal ışık” bahanesiyle bakması keyif vermeyen bir görüntü estetiğinin mimarı Zack Snyder’ı spatulayla duvarlardan kazıyıp, Technicolor geleneğini hatırlatan capcanlı renklerle çıkıyor karşımıza Superman. Mizahı da, Guardians of the Galaxy’de bu işin masterını yapmış James Gunn sayesinde epey ön planda. En çekilmez gerginliklerde bile havayı hafifleten bir ciddiyetsizlik beliriyor. Kabul, Lois Lane dışında kadın karakterler birbirinden felaket; ama filmin işaret ettiği Supergirl’ün seneye bu tabloyu toparlayacağına inanıyorum. Şimdilik, eski usul, mühimmatı bol ve sinema salonunda izlenmeye değer bir aksiyon izletmiş olmalarının tadını çıkaralım. Görünen o ki hayal kırıklığı üretme lüksü kalmayan DC, artık hatalarından ders almış ve kreatif özgürlük ehliyetini yetkin eller dışında kimseye vermemeye kararlı. Ben Corenswet’li en az iki maceraya daha tanıklık etmeye çok hazırım. Hadi, seneye Supergirl için yine salonda buluşuruz!

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.